-
JACOM_CONTENT_CREATED_DATE_ON
-
JACOM_CONTENT_WRITTEN_BY
Â
Bilindiği üzere; meyve ve sebzelerin solunum hızları ile depolanma ömürleri arasında yakın bir ilişki vardır. Buna göre bir ürünün solunum hızı ne kadar yüksekse depolanma ömrü o kadar kısalır. Nitekim solunum hızı en düşük sebzelerden biri olan, patatesin çok uzun süre depolanabilmesi bunun bir sonucu ve kanıtıdır. Hiç kuşkusuz solunum hızı üzerine etki eden en önemli faktör ortam sıcaklığıdır. Nitekim ortam sıcaklığı artıkça solunum hızı yükselir. Buna karşın ortamın sıcaklığı azaldıkça solunum hızı da azalır. Depo atmosferinde ki oksijen ve karbondioksit oranları da solunum hızını etkileyen önemli faktörlerdir.  Solunum hızı üzerine yukarıda belirtilenler dışında meyve ve sebzelerin kendilerinin oluşturduğu bazı metabolizma ürünleri de etkili olmaktadır. Bunlardan asetilen, etilen ve butilen solunum hızını artıran en önemli metobolitlerdir.
Ortam atmosferinde etilen bulunması, klimakterik davranan meyvelerin hızla klimakterik faza girmesine neden olmaktadır. ÖrneÄŸin yeÅŸil elmaların +5°C ile +10°C’lerde depolanmalarında ortam atmosferinde 1 ppm etilen bulunması bunları klimakterik faza sokmaktadır. Aynı ÅŸekilde yeÅŸil muzların bulunduÄŸu ortam havalandırılarak etilen oranı 0,5 ppm’in altına düşürülmezse, muzlar hızla olgunlaşırlar. Etilen klimakterik olmayan meyvelerde de solunum hızının artmasına neden olmaktadır. Meyve ve sebzelerin olgunlaÅŸması sırasında solunumdan bağımsız olarak gerçekleÅŸen bir dizi biyokimyasal tepkime sonucunda oluÅŸan etilen (C2H4), söz konusu ürünler üzerinde hem pozitif hem de negatif etkileri bulunan bir maddedir.  Meyve ve sebzenin olgunlaÅŸmasını kolaylaÅŸtırması pozitif bir etki olmasına karşın; solunum hızlarını artırarak söz konusu ürünlerin raf ömürlerini kısaltması ve ayrıca klorofil bozumunu da hızlandırıcı rol oynaması negatif etkilerdir.Â
Şu halde meyve ve sebzelerin olgunlaşma hızlarını azaltarak raf ömürlerinin uzatılması ve duyusal özelliklerinin korunabilmesi için, etilen gazının ambalaj içinde birikmesinin önlenmesi ve ambalaj atmosferinden uzaklaştırılması gerekir. Bu amaçla etilen absorbe eden çeşitli etilen tutuculardan yararlanılır.
Etilen tutucu sistemler üzerine üretim yapan firmalar çoÄŸunlukla potasyum permanganant (KMn04) esaslı tutucuları tercih etmektedirler. Potasyum permanganat etileni bir dizi tepkime baÄŸlamında önce asetal dehide sonra asetik aside yükseltgemekte ve asetik asit de karbondioksit ve suya dönüşmektedir.Â
Potasyum permanganat toksik bir madde olduÄŸu için gıdayla temas etmemesi gerekir. Bu nedenle gıdayla temas halinde olan ambalajlarda doÄŸrudan kullanılamazlar; ama kesecikler içinde uygulanabilirler. Potasyum permanganat ne kadar geniÅŸ bir yüzey alanı bulursa etilen tutma kapasitesi de o kadar arttığı için; perlit, alumina, silikajel, vermikulit, aktif karbon veya selit gibi geniÅŸ yüzey alanına sahip inert bir taşıyıcı üzerine %4-6 oranında eklenerek bir kesecik içinde ambalaja güvenli bir ÅŸekilde yerleÅŸtirilerek kullanılırlar.Â
BaÅŸka bir etilen tutucu sistemde, palladyum klorür içeren aktif karbon kullanılmaktadır. Bu sistemde, absorbe edilen katalitik olarak parçalanmakta,  dolayısıyla birikmesi engellenmektedir. Ayrıca, zeolit kil ve Japon oya taşı gibi minerallerin ambalaj filmi içerisinde dağıtılması ilkesine dayanan etilen tutucu sistemler de geliÅŸtirilmiÅŸtir. Film materyaline eklenmiÅŸ olan mineraller etileni absorbe ederler ve ayrıca filmin geçirgenlik özelliklerini deÄŸiÅŸtirirler. Bunun sonucunda C2H4 ve CO2 daha hızlı difüze olur. Söz konusu minerallerin kullanıldığı ticari materyallere Orega bag (Cho Yang Heung San. Co.ABD), Peakfreshâ„¢ (Peakfresh Products, Avusturalya) ve Profresh  (E.I.A. Warenhandels, Avusturya ve Ä°srail) örnek olarak verilebilir.Â
Etilen tutucular; kivi, muz, avokado gibi tropikal meyvelerin, armut, elma, üzüm, domates, dilimlenmiÅŸ-doÄŸranmış soÄŸan, ıspanak ve benzeri ürünlerin muhafazasında baÅŸarıyla kullanılmaktadır.Â
Etanol (etil alkol) salıcılar
Etanol (C2H5OH), protoplazma proteinini denatüre ederek mikroorganizmalara karşı etkili olan bir maddedir. En etkili konsantrasyonu %60-75’lik olduÄŸu için dezenfektan olarak genellikle bu konsantrasyonda kullanılır. Düşük konsantrasyonlarda bile mikroorganizmaların proteinlerini denatüre ettiÄŸi için tüm mikroorganizma türlerine karşı etkilidir. Ancak bakteriler mayalara göre daha duyarlıdırlar. Nitekim mayalar yaklaşık %20 alkol konsantrasyonunu tolere edebilmelerine karşın, bakteriler  %10’dan daha düşük konsantrasyonlarda etkinliklerini yitirmektedirler. Yaklaşık %50’lik alkol tüm mikroorganizmaların vejetatif formlarını çok kısa bir süre içerisinde inaktive edebilmektedir; fakat küf konidiaları ve bakteri sporları zarar görmemektedir.Â
Etanolun antimikrobiyal etkisinin yanı sıra su aktivitesini düşürücü, dolayısıyla gıdaları konserve edici, raf ömrünü artırıcı etkisi de vardır.Â
Günümüzde etanol, baÅŸta ekmek, kek ve çeÅŸitli fırın ürünleri olmak üzere birçok gıda da küf geliÅŸimini önleyici ve raf ömrünü artırıcı olarak kullanılmaktadır. Bu amaçla ambalajlama öncesi ürün yüzeyine etanol püskürtülmesi yeterli olmasına raÄŸmen, en uygun uygulama etanol salan keseciklerin veya filmlerin kullanılmasıdır. Bu baÄŸlamda geliÅŸtirilen kesecikler, bir taşıyıcıya absorbe edilmiÅŸ veya enkapsüle edilmiÅŸ etanol (food grade) içermektedir. Ambalajlama sonrasında etanolün taşıyıcı maddeden ambalajın tepe boÅŸluÄŸuna yavaÅŸ veya hızlı yayılması, kesecik materyalinin su buharı geçirgenliÄŸi ile ayarlanabilmektedir. Söz konusu etanol yayıcı sistemlerin çalışma mekanizması;  taşıcı madde içinde bulunan etanolün taşıyıcı materyal tarafından absorbe edilen su buharı ile yer deÄŸiÅŸtirmesi ÅŸeklinde gerçekleÅŸmektedir. Bu sistemlerde etkinliÄŸi belirleyen ana faktörler; taşıyıcı materyalin tipi ve boyutu, içerdiÄŸi etanol miktarı, keseciklerin su buharı ve etanol geçirgenliÄŸi, gıdanın su aktivitesi ve ambalaj filminin etanol geçirgenliÄŸidir.Â
Etanol içeren filmler, etanolün filmden ambalajın tepe boÅŸluÄŸuna yayılmasında karşılaşılan kontrol sorunları nedeniyle kesecikler kadar geniÅŸ kullanım alanı bulamamıştır. Etanol içeren filmler genellikle etanolün tutulmasını ve kontrollü yayılmasını saÄŸlayan katmanlar eklenerek kullanılmaktadır. Fakat bu durum sistemin maliyetine artırmakta ve filmlerin ekonomik açıdan tercihini zorlaÅŸtırmaktadır.Â
Gıda ambalajlamada kullanılan ticari etanol kullanıcılardan biri, Freund Industrial Co (Japonya) tarafından üretilen ‘’ Ethicap’’ tır. Ethicap, SiO2 tozuna  (%35)  adsorbe edilmiÅŸ ve kâğıt/ EVA (etilen vinil asetat) kopolimer keseciklere yerleÅŸtirilmiÅŸ etanol (%55) ve su (%10) karışımından oluÅŸan bir üründür. Bunlar ayrıca plastik kokusunu gizlemek için iz miktarda gıda dereceli lezzet maddeleri de (vanilya, citrus) içerirler. Özellikle fırıncılık ürünlerinde kullanılan bu ürün ambalaja erleÅŸtirildiÄŸinde; alkol buharı yavaÅŸ yavaÅŸ tepe boÅŸluÄŸuna geçmekte ve özellikle küf ve mayaların geliÅŸmesi önlenebilmekte, ekmek ve kek gibi gıdaların bayatlamaları veya sertleÅŸmeleri geciktirilebilmekte ve raf ömürleri bir hafta ile 6 ay arasında uzatılabilmektedir.Â
Ethikap’a benzer bir ürün de, Japonya lisansı ile ABD’de ‘’Frelek’’ tir. Söz konusu ürün, glasial asetik asit içerisinde %95 salt etanol ile doyurulmuÅŸ bir kâğıt pulpudur. Bu kâğıt pulpu, aramo emdirilmiÅŸ bir film ile poliolefin film arasına sıkıştırılmış ve küçük poÅŸetlerde ambalajlanmÅŸ olarak bulunur. Fretek, hububat esaslı çeÅŸitli kuru ürünler,  taze et, kanatlı etleri, deniz ürünleri ve fırın ürünlerinin korunmalarında baÅŸarıyla kullanılmaktadır.Â
Nem tutucular (düzenleyiciler)
Neme duyarlı gıdaların ambalajlanmasında nem bariyer özelliÄŸi yüksek olan materyallerden yararlanılır. Keza taze et, balık, kanatlı etleri, meyve-sebze gibi ürünlerin ambalajlanmasında da su buharı geçirgenliÄŸi düşük malzemeler tercih edilir. Ancak bu durumda taze et ve benzeri ürünlerden sızan ya da özellikle dağıtım ve pazarlama sırasında sıcaklık dalgalanmalarına maruz kalan ambalajlı meyve ve sebzelerden terleme yoluyla ayrılıp yoÄŸuÅŸan su ambalaj içinde birikir. Ambalajda biriken nem, hem ambalaj filminin puslanmasına neden olabilir hem de küf ve bakterilerin üreyip geliÅŸmesine, mikrobiyal bozulmalara yol açabilir. Yüksek oranda nem, bisküvi ve kraker gibi ürünlerde yumuÅŸamaya; süttozu, instant kahve ve benzerlerinde yapışkanlığa ve topaklanmaya ya da ÅŸeker ve ÅŸekerlemelerin nemlenmesine sebep olabilir. DiÄŸer yandan ambalajlanmış gıdadan aşırı derecede suyun buharlaÅŸması gıdanın kurumasına ve lipid yükseltgenmesine ivme kazandırabilir. Kuruma ve aşırı nem soÄŸutulması gibi olumsuzlukları önleyebilmek için söz konusu gıdaların ambalajlanmasında, istenilen düzeyde su buharı geçirgenliÄŸe sahip filmler, nem çekici filmler ya da nem düzeyini kontrol edebilen kesecikler veya pedlerden yararlanılmaktadır. Nem tutucu sistemler özellikle cips, kuruyemiÅŸler, baharatlar, bisküvi, kraker, süttozu, instant kahve, ÅŸekerlemeler, gibi birçok gıdanın ambalajlanmasında yaygın ölçüde kullanılmaktadır. Nem tutucular genelde tablet halinde olmalarına raÄŸmen, akıllı ve aktif nem tutucu plastik filmler de geliÅŸtirilmiÅŸtir. Bu sistemlerde nem tutucu katman ekstrüzyon tekniÄŸiyle veya laminasyonla esas ambalaj materyaline entegre edilmektedir.Â
Et, balık, kanatlı etleri, meyve ve sebzeler gibi yüksek su aktivitesine sahip gıdalarda nem kontrolünü saÄŸlamak amacıyla su damlalarını absorbe eden Thermarite® (Avusturalya), Toppan â„¢ (Japonya), Fresh – R- Paxâ„¢ (ABD) veya Peaksorb® gibi materyaller kullanılmaktadır. Bunlar genelde perfore polietilen veya polipropilenden oluÅŸan iki tabaka arasına poliakrilat tuzları, karboksimetil selüloz veya niÅŸasta graft kopolimerleri içeren bir absorban filmden oluÅŸmaktadırlar.Â
Ambalaj içinde oluÅŸan nemin emiliminden sorumlu olan damla tutucu materyallerde yaygın olarak hidrojeller kullanılmaktadır. Nem kontrolünün gerekli olduÄŸu durumlarda da, özellikle kuru gıdalar söz konusu olduÄŸunda silik jel tercih edilmektedir. Bunun en önemli nedeni silika jelin toksik olmaması ve korozyona yol açmamasıdır.Â
Taze meyve, sebze ve salata paketlenmesinde kullanılan ÅŸeffaf filmlerin antifog özellik göstermesi de aranan özelliklerden biridir.  Uzun yıllardan beri tarımsal ürünlerin seralarda muhafazası amacıyla kullanılan antifog özellikteki polietilen filmler, günümüzde çift yönlü gerdirilmiÅŸ polipropilen (BOPP) film teknolojisinin de geliÅŸmesiyle birlikte gıda sanayinde de kullanım alanı bulmuÅŸlardır.Â
BilindiÄŸi gibi çiÄŸ oluÅŸması, hava-su karışımının çiÄŸlenme noktası (dew point) altında ki sıcaklıklarda soÄŸuması ile gerçekleÅŸir ve yüzeyde kondanse olan su tabakası ile ambalaj filminin farklı yüzey gerilimleri su damlacıklarının oluÅŸumuna yol açar.Â
Yüzeyaktif ve yüzeye migre olabilen kimyasallar olan antifog ajanlar, ambalaj filminin yüzeyine göç ettiklerinde yüzeyin ıslanma açısını düşürerek, kondense olmuÅŸ büyük su damlacıklarının ince bir tabaka oluÅŸturmasını ve dolayısıyla ambalajın içinde ki gıda maddesinin dışarıdan bakıldığında daha iyi görünmesini saÄŸlarlar. Filmi, aynı zamanda baskıya da hazır hale getirmek için gerekli olan korona iÅŸlemi de antifog ajanların migrasyonunu hızlandırır.Â
Antifog filmlerin asıl iÅŸlevi, gıda da olan yoÄŸunlaÅŸmayı yani geliÅŸigüzel dağılmış su damlacıklarını ambalajın iç çeperlerine yaymaktır. Bu da antifog ajanların yüzeyde aktif hale gelerek damlacıkların yüzeyde ki kontakt açısını düşürmeleri ve dolayısıyla da bakıldığında iyi bir görünüm saÄŸlamaları esasına dayanır.Â
Antifog özellikteki ambalaj filmleri genelde polipropilenden üretilmekte ve bu özellik ya katkıların ekstrüzyon sırasında filmin içine eklenmesi veya filmin yüzeyine daha sonra dispersiyon ÅŸeklinde kaplanmasıyla saÄŸlanmaktadır. Ancak, kaplı antifog filmler yüzeyde oluÅŸan çizilmeler ve çatlaklar nedeniyle bu özelliklerini uzun süre koruyamamaktadırlar;  bu nedenle daha çok koekstrude antifog filmler tercih edilmektedir.Â
Aroma ve koku salıcılar ve emiciler
Gıdalar özgül tat ve koku maddelerini iÅŸlenmeleri sırasında belirli bir düzeyde yitirebilirler. Söz konusu kayıp,  ambalajlama esnasında ya da ambalajlanmış ürünün depolanması sürecinde de gerçekleÅŸebilir. Ayrıca, ambalajlama iÅŸlemi öncesi veya ambalajı ile birlikte gıdaya ısısal iÅŸlem uygulanması durumunda da aroma da deÄŸiÅŸikliklerin olması doÄŸaldır.Â
Öte yandan, aroma maddelerinin ambalaj malzemesi tarafından absorbe edilmesi de olasıdır. Bazı yumuşak aromalı gıdalarda veya meyve suyu esaslı içeceklerde olduğu gibi aromanın seyreltik formda bulunduğu ürünlerde, plastiğin aroma maddelerini absorbe etmesi sonucu önemli düzeyde kayıp olabilmektedir. Bu durum plastik şişelerde ince filmlere göre daha belirgin gerçekleşmektedir. Nitekim bu bağlamda yapılan araştırmalarda, portakal aromasının ve nane yağının polietilende önemli miktarda çözünürlük gösterdiği saptanmıştır. Ayrıca bazen gıda / ambalaj malzemesi etkileşimi bağlamında gıdanın aroma bileşenleri ambalaj tarafından emilebilmektedir.
Ä°ÅŸte bu gibi durumlarda ambalaj içine gıdanın karakteristik aromasını yayan aroma salıcılar yerleÅŸtirilmektedir. Genelde ÅŸiÅŸe, kavanoz ve tepsi ÅŸeklinde ki ambalajların kapak bölgelerine konumlandırılan aroma salıcılar, aroma maddesinin veriliÅŸini düzenlemek ve aroma salıcının tüketici tarafından görülmemesini saÄŸlamak için genelde plastik esnek bir filmle gizlenirler.Â
Aroma emici sistemler ise, aroma salıcı sistemlerin aksine, gıda ambalajı içinde ki koku ve aromaları emme amaçlı olarak kullanırlar. ÖrneÄŸin, portakal suyu üretimi için kullanılan bazı portakal çeÅŸitlerinin iÅŸlenmesinde, özellikle ısıl iÅŸlemden sonra portakal suyunda ortaya çıkan acımsı tat, içi selülozik esaslı bir madde ile kaplanmış olan plastik ÅŸiÅŸeler tarafından emilebilmektedir.Â
BilindiÄŸi gibi, turunçgil meyvelerinde kendilerine özgü acılık veren bileÅŸikler bulunur. Bazı turunçgillerden elde edilen ürünlerde örneÄŸin greyfurt sularında hafif bir acılık arzu edildiÄŸi halde, portakal sularında böyle bir durum kesinlikle istenmez.Â
Turunçgillere acılığı veren asal bileÅŸikler bir limonoid olan ‘’limonin’’ ile bir flavanon neohesperidosit olan ‘’naringin’’ dir. Bunlardan limonin esas olarak bazı portakal çeÅŸitlerinde ve farklı miktarlarda da diÄŸer turunçgil myvelerinde bulunur. Gerçi ham haldeyken hemen hemen tüm portakal çeÅŸitlerinde bulunan limonin olgunlaÅŸmasıyla azalır veya kaybolur,  ama bazı çeÅŸitlerde kalan miktar bile onlara acı bir tat vermeye yetmektedir.Â
Naringin ise greyfurtların esas acılık maddesidir. Hiç kuÅŸkusuz çeÅŸitli turunçgillerde daha birçok acılık veren bileÅŸik bulunmaktadır. Turunçgil sularında acılığın giderilmesinde halen tek ticari yöntem, adsorbent uygulamasıdır. Nitekim meyve suyu, endüstrisinde sadece adsorpsiyon özelliÄŸi olan veya iyon deÄŸiÅŸtirme özelliÄŸine sahip çeÅŸitli adsorbentlerin kullanılma olasılığı vardır. Ambalajlama uygulamalarında ise, yukarıda da deÄŸinildiÄŸi üzere acılığın önlenebilmesi özellikle limonin’in absorbe edilebilmesi için, iç kısmına a-ramnosidaz ve ß-glukosi-daz enzimlerinden oluÅŸan fungal kaynaklı naringinaz enzimini içeren ince bir asetat-bütirat film tabakası kaplanmış plastik ÅŸiÅŸe kullanımı; ya da naringinaz enzimi immobilize edilmiÅŸ (tutuklanmış) selüloz triasetat film tabakası uygulamaları baÅŸarılı sonuçlar vermektedir. Bu enzim naringin’i acı olmayan prunin ve naringenin’e parçalamaktadır.Â
Gıdalardaki kötü kokulu amin ve aldehidleri de koku emici sistemler ile uzaklaÅŸtırmak mümkün olabilmektedir.  Nitekim, balık kaslarında ki proteinin parçalanması sonucu oluÅŸan kötü kokulu uçucu aminlerin içerdiÄŸi güçlü alkali bileÅŸikler, çeÅŸitli asidik bileÅŸiklerle nötralize edilebilmektedir. Bu baÄŸlamda geliÅŸtirilen ve demir tuzu ile sitrik asit veya askorbik asit gibi bir organik asit içeren filmden hazırlanan torbalarda, aminler veya diÄŸer kötü kokuya sebep olan oksitlenebilir bileÅŸikler polimer tarafından absorbe edilebilmektedir. Keza yaÄŸların otoksidasyonunun çeÅŸitli evrelerinde peroksitlerin yıkımı sonucu oluÅŸan ve kötü kokulara sebep olan hexanal gibi aldehidler de koku emici sistemlerle ambalajın tepe boÅŸluÄŸundan uzaklaÅŸtırılabilmektedir.Â
BilindiÄŸi gibi; otoksidasyon tepkimelerinin ilk kademe ürünleri olan hidroperoksitler, tatsız ve kokusuz maddeler olduklarından, yaÄŸların ve yaÄŸlı gıdaların tüketilebilirliÄŸi açısından, tat ve kokuda belirgin bir deÄŸiÅŸiklik oluÅŸmaz. Bu yüzden lipid içeren gıdalarda ve yaÄŸlarda tat ve koku deÄŸiÅŸimine baÄŸlı kalite düşüşü için, ancak hidroperoksitlerin parçalanıp, ikincil kademe ürünleri olarak uçucu maddelerin oluÅŸması gerekir. Çünkü oksidasyon tepkimelerinde oluÅŸan bu ikincil ürünlerin büyük bir çoÄŸunluÄŸu ortamda çok düşük konsantrasyonda bulunmaları halinde bile, tat ve kokuda hoÅŸa gitmeyen dönüşümlere neden olabilirler. OluÅŸan bu ikincil ürünler, aktif kokulu karbonili bileÅŸikler (aldehidler ve ketonlar) malonil aldohidler ve alken yapısındaki hidrokarbonlar olmak üzere üç ana grupta toplanabilir.Â
Patates cipsi, bisküvi, kahvaltılık hububat ürünler (snack foods), süt mamulleri, kanatlı etleri ve balık gibi gıdalarda ortaya çıkan aldehid kökenli kötü kokuların ambalajın tepe boÅŸluÄŸundan uzaklaÅŸtırılmasını saÄŸlayabilen çeÅŸitli ticari koku emiciler geliÅŸtirilmÅŸtir. Bu amaçla gözenek çapları yaklaşık 5 nm olan son derece poröz yapıya sahip sentetik alüminosilikat zeolitin ambalaj materyaline birleÅŸtirilmesiyle elde edilen sistemler kullanılmaktadır.Â
Ancak ne var ki bu tip sistemler gıdaların bozulmasıyla ortaya çıkan karakteristik koku ve tatları gizleyebildiÄŸi için üreticiler tarafından amaç dışı kullanılma riski vardır.Â
Aroma kaybının dengelenmesi amacıyla ambalaj materyaline aroma maddelerinin eklenmesi kullanılan başka bir yöntemdir. Hiç kuşkusuz aromaca zenginleştirilmiş ambalaj materyalleri ile istenen tat-koku maddelerin gıdaya geçişi ve ürünün duyusal özelliklerinin geliştirilmesi mümkündür. Ancak bu tür uygulamalar da, yukarıda belirtilen sistemlerde olduğu gibi, tüketicileri aldatıcı doğrultuda kullanılabilir.
Â
Antioksidan salıcılar
BilindiÄŸi gibi; gıdalarda oksidatif ransidite¹ ve oksipolimerizasyon etkisiyle meydana gelen bozulmaları önleyebilmek; özellikle kuru ve ve oksijene duyarlı gıdaların oksidasyon stabiliitesini iyileÅŸtirmek ve taf ömrünü uzatmak amacıyla çeÅŸitli önlemlerin yanı sıra antioksidan maddelerden de yararlanılır. Oksidatif ransiditeyi önleyen antioksidanlar, fenolik yapıları nedeniyle antimikrobiyal özelliÄŸide sahiptirler. Söz konusu maddeler ayrıca polimerleri stabilize etmek ve oksidatif bozunmaları önlemek için de kullanılırlar. Zira doÄŸal ve yapay polimerler, iÅŸleme, depolama ve kullanım sırasında hava oksijeninin etkisiyle okside olup bozunurlar. Makromoleküllerin parçalanmasıyla ilintili olarak polimerde pek çok kimyasal, mekanik ve diÄŸer fiziksel özelliklerinde deÄŸiÅŸimler ortaya çıkabilir. Kalite düşer ve hatta malzeme kullanılmaz duruma gelebilir. Ä°ÅŸte bu nedenle polimer iÅŸlenirken veya kampaund yapılırken antioksidan maddelerin katılması gerekir. Ancak depolama sürecinde polimerik filmlerde ki antioksidan konsantrasyonu, hem oksidasyon nedeniyle hem de polimer yüzeyinden evaporasyon yolu ile azalır. Antioksidanların plastik filmlerden gıda maddesine evaporatif migrasyonu uzun süreden beri bilinmekte ve bu özellikten gıda ambalajlamada, özellikle kahvaltılık tahıl endüstrisinde ve snack gıda olarak bilinen aperatif çerez gıdaların ambalajlanmasında yararlanılmaktadır. Ambalaj materyallerine bu amaçla ilave edilen antioksidan maddeler; bütillenmiÅŸ hidroksikinon (TBHQ) dur. Ancak günümüzde yapay antioksidanların yerine doÄŸal antioksidanların kullanımı teÅŸvik edilmekte ve özellikle E ve C vitamininin polimer filmlere eklenmesi önerilmektedir. Bunlardan E vitamini molekülleri BHT’den daha büyük olduÄŸu için, BHT’den daha az yer deÄŸiÅŸtirebilen bir antioksidandır. Dolayısıyla ambalaj filminden gıdaya geçiÅŸi BHT’ye oranla daha zor olmaktadır.Â
Bu yazı ASD-Ambalaj Sanayicileri Derneği tarafından yayınlanan Gıda Ambalajlama Teknolojisi isimli kitaptan alınmıştır. Ayrıntılı bilgi için www.ambalaj.org.tr
Â
Prof. Dr. Mustafa Üçüncü