Friday, Apr 19th

Last updateMon, 15 Apr 2024 8am

You are here: Home Article Ağzına kadar (lebaleb) ekonomi

Ağzına kadar (lebaleb) ekonomi

Sermaye birikim süreci olan paranın yapısal değişimi; orta vadede kriz diye tanımlanacak boyuta sirkü etti. Günümüzde uygulanan istikrarsız, her dönemin farklı sermaye birikim karakteristiğini; “basit olduğu için” okumaya değer bulmuyorum.  Eğer yaşanılan para hareketini ekonominin bir versiyonu olarak tanımlamaya kalkarsak; sonuç üretmeyen yanlışı tekrarlamış oluruz. Bunu bir ekonomik olgu diye tanımlamaya kalkarsak, ülkemizdeki şartları oluşturan değişkenlik sakatlığına bizde inanmaya başlarız. 

Ülkemizde; bugün yaşanan dünden farklı sermaye birikim süreci kendi kurallarını icra etmektedir. Kendi niteliğini kabul ettirmiş olan bu sürecin, kendi içinde tıkanmaların ve tıpanın açılmasının da kurallarını oluşturma karakteri vardır.  Bu tıkanma koşullarının olgunlaşmasıyla ortaya çıkması muhtemel kriz; kendi dönemi içinde eski sermaye birikim sürecindeki sistemi aksatan unsurlarını ortadan kaldırılmasıyla tasfiye edilir.  Bu durum yeni bir sermaye birikim sürecine başlangıç yapmaya vesile olur.  Eski sermaye birikim sürecinin tasfiyesinin devam ettiğini varsayarsak, tasfiye tamamlandıktan sonra yeni dönem başlar.

Üretim biçimimiz sermaye birikimine dayalıdır. Bu basit gerçek yukarıda izah ettiğimiz konunun başlangıç noktasıdır. Bu gerçeğin bilenler tarafından hatırlanmaması; gerçekliğini ortadan kaldırmaz. Unutanlara, zaman zaman “kriz” adı altında hissedilen acılıkla kendisini hatırlatır. 

Ben muhtemel bir krizi ekonominin uzun dönem sağlığı açısından olumlu görüyorum.  

Para politikasındaki bu hareketlilik; “sermaye birikiminin tıkanma koşulları” olgunlaşıncaya kadar sorunsuz sürmeli. Reel sektörde birbiri ardına yaşanacak iflasları erteleten kısa vadeli borçlanmalar fazla yankı yapmadan, fazla gürültü koparmadan sessizce ekonominin şekli yapısını alarak özümsenmiştir. Bu durumun mali sektöre sıçramasının önü alınırsa muhtemel fırtınaların kopması tehir edildiği gibi “kriz” hafif yaylanmalarla atlatılır.  

Ülkemizi; bir şekilde, global stratejik programlara; siyasi mülahazalarla sokmayanlar; büyük ülkelerin önderliğinde “ağlayan bebeğin ağzına meme verme” yöntemi izletmektedir. Yalnız bu durumun sonucunun okunamaması sonucu ortaya çıkacak olanı kabullenme “dışı lokumlu içi zehirli yabancı banka maması” etkisini yaratır. 

Mali piyasadan ülkemizin global aktör olmasını engelleyen Özal ile başlayan ve devam eden hükümetler  “milli bankaların” tasfiyesini zevkle “yalancı böbürlenme” ile yapmaya çalışmaktadırlar. Bu aktörlerin halen iş başında bulunmuş olması Türk Milletinin talihsizliği olarak ele alınabileceği olgusu bile teselli olamaz. Bu “körlerin körleri” idare ettiği bir durum olarak izah edilmelidir. Bunların sistem bilmezliğini “ihanet” olarak tanımlamanın ne kadar doğru olduğu “sığsa algısına” bağlıdır. Zira ihanet “bilerek” hainlik ile eşdaştır. 

Dahası halen son hızla devam eden; ülkenin her yanına yayılmış olan devletin gözü kulağı, milletin güvenlik şemsiyesi, milletin ekmeğinin katığı olan “milli bankaların” tahrip edilmeye çalışılması; global strateji gereği, millet ile devletin irtibatının kesilmesi durumu ile eşdaşlaşır ki o zaman “ihanet” tanımı yerini bulur hassasiyetindeyim. 

Milli Bankaların özelleşmesi ile devletin ve milletin özlük bilgileri golobal stratejistin eline silah olarak verilince, işte o zaman milletin tersanelerine girilmiş             olur !..  

Bu durumda yönetimi elinde bulunduran iradenin bilgi ile teçhiz olmayan niyeti, bir türlü hissedilmelidir.  Uyku odasında “oksijen terapisinde” olan ekonomimizin, sistemin içine depo edilmiş sorunları atacak özel ama sessiz teşebbüse ihtiyaç vardır. 

Bir tesellimiz dayanıklı özel teşebbüs büyük çöküşe doğru hızla yol alan devletin ekonomisini yeniden yapılanma ile ayakta tutmayı başarabilir. 

Şu anda yaşadığımız para politikasındaki hareketlilik dönemsel kriz koşullarındadır. Ülke genelinde gayret, dönemsel krizi önlemek için değil sistemin bütününde büyük bir krizin oluşmaması için çaba sarf edilmelidir.

Dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası’nın yeni başkanı ve para politika kurulu; ne yaparsa yapsın; ister faiz yükseltsin ister dolar satsın, reel sonuç alması dönemseldir. Sistem!. Dönemsel krizin zorunlu koşullarını yaşamaya başlamıştır ve bu dinamiğin ana motoru da globaldir, lokal değildir.

Ekonominin ana eğilimi tersine döndü. Bankaların elindeki likidite daralmaya başladı. Tabii ki bu olayların düzeltme çalışmaları, borsalarda da yansımasını bulacaktır. Gündelik tedbirler ile bu sürecin dışına kaçma ihtimali maalesef daha kalıcı kötü sonuçlara gebedir.  Bir “durgunluk yaşandığı” halktan ve ulusal derecelendirme kuruluşlarından abartılı raporlar ile gizlenmektedir. Bu durgunluk; epeydir baskı altında tutulan eski sermaye birikim sürecinin içine tıkanmış olan unsurlarının tasfiyesini başlatır.

Yeni bir birikim sürecine adlandırmak ve tartışmaya açmak gerekir. Buna ihtiyaç amansızdır. Daha önce mali unsurlara dayanan ve siyasi malzeme olan spekülatif sermaye yapısının; üretime yönelik birikim dallarını aramaya başladığı görülmektedir.  Gevşek biçimde uygulanan yabancı bankaların kontrolü; mali yapıda kâr’lılıklarını gizleyerek ülkemizin mali piyasasını ele geçirme teşebbüsü olarak değerlendirilmelidir. Bunların getirdikleri yabancı sermayenin cazibesi sadece kendilerine önem kazandırmanın yanında bir diğer önemini de ortaya çıkardığı “mıknatıs etkisidir”.  Bu uygulamanın okunamamasının ısrarı, ülke milli sermayesinin ipotek altına verilmesini sağlamaktadır.  

Bu “mıknatıs etkisi” yerli özel teşebbüsü bir paradoksa sokarak borçlanmaya itmektedir. Rekabet koşullarının bu “mıknatıs etkisinin” sonucu olduğunu görememe körlüğünü ancak akademisyenlerin giderebileceğini sanıyorum.  Özel teşebbüsümüzün varlığını devam ettirme çabası; literatürize olmuş ekonomiyi “lebaleb” yaşatması mucizesidir. 

Şahin DUMAN