Saturday, Dec 21st

Last updateFri, 13 Dec 2024 12pm

You are here: Home Article Unutturulan Avrupa Birliği (AB)

FU CHUN SHIN (FCS) - PLASTİK ENJEKSİYON MAKİNELERİ

Unutturulan Avrupa Birliği (AB)

 

Avrupa; müreffeh ülkelerin kıta’sıdır. Avrupa’nın içinde ve karşısında; görünmeyen ve görünen iki önemli güç var. Bu güçler Avrupa için hep karşı güçtür. Avrupa’nın içinde görünmeyen güç; ikinci dünya savaşının” ağır faturasını ödemiş, bunun bedelini er veya geç tahsil etmek için her fırsatı bir sanat hassasiyeti ile değerlendiren Almanya’dır. Karşısında ki güç ise zamanla yarışan çağın ihtiyacını temin eden tüm teknolojik üstünlüklerinin sahibi, güç odağı, insanları çalışkan ve becerikli, orta ve uzun vadeli tatbik kabiliyetli strateji ve projeleri olan ABD var.  

İkinci dünya savaşından sonra Avrupa devletlerinin hepsi artık itişme ve pay kapmaların acı mirasına reddi miras yaptı. Avrupa artık sorunlarına barışçı çözümle bulunacak çarelerin büyük sayılar kanunundaki “doğrular hedefine ulaşır” mantığı ile kalıcı olacağına inanıyor. Bunun gereği için ise; daha fazla kendi insanının telefini önlemek amacıyla fiziki sömürge uygulamasının yerine kendinden olmayan insanları kültürel ve ekonomik sömürge ile yönlendirme yolunu tercih ediyor. Bu stratejide yabana atılır bir taktik değil. Bunun göz ardı edilmemesi gereken sebeplerinden birisi, bundan önce yaptığı uygulamaların aynisine yetecek insan istihsali yok. 

Nüfus yoğunluk hızı yok, nüfusu üzerindeki sosyal dengelerini bir kısım katı kuralları ile muhafaza ediyor. Hatta daha acımasızı, insanını uzun vadeli borçlandırarak inisiyatifini kırıp geleceğini ipotek altına alarak ekonominin katı kurallar ile de nüfus üzerinde ekonomik dengeleri de muhafaza ediyor.(Bu yöntemi Türk Hükümeti de kendi milleti üzerinde deniyor. Göstergesi; iç borçlanmanın artması ve devamlı ayni siyasi aksiyonun tercih edilmesi) Bütün bunların yanında, teknolojik gelişmenin sonucu hayat standardı yükselen insanını cephede telef edecek inandırıcı gerekçeleri de kalmadı.  

Ama bütün bunlara rağmen Avrupa reddi miras ettiği sömürgecilik hakkı için; fiziki etkinliği olduğu bölgeler üzerinde; kültürel ve ekonomik hedeflerine ulaşmak için din ve mezhep kavgalarını körükleyerek, daha az bedelle yerleştireceği soğuk sömürge uygulamalarında başarı temin ediyor. Avrupa’da bundan böyle düzen adına kavga, uygarlık adına kıyım, barış adına savaş; kendi ülkelerinde kendi aralarında sömürgeler için olmayacak görünüyor.

Şu anda sömürülmeye en uygun bölge olan yer Ortadoğu’dur. Avrupa’da Amerika gibi haklı gerekçeleri olan sömürge temin etme ihtiyaçlarını bundan böyle geçmişte kültürün beşiği olan Ortadoğu ülkelerinde gidereceğe benziyor. Bu görüşümüz propaganda nitelikli teşbih değildir. Bir başka deyişle Ortadoğu olduğu gibi yeniden şekillenecektir.

Bugün Ortadoğu’nun tamamına yakınına bakacak olursak bölgenin milletleşmemiş, yapay devlet sistemli ülkeler manzumesi olduğunu görürüz. Genelde bu ülkelerde din neredeyse politikanın temeli olmuştur. 

Dikkat edin bu temel nitelik Avrupa tarafından oluşturulmuş bir kültür sömürgeciliğinden başkası da değildir. Geçmişte fiziki sömürge öncesinde kullanılan bu taktik, günümüzde daha kalıcı ve kansız sömürge için kullanılan bir taktiktir.

Ortadoğu’da dini anlayış ve kavrayışlar ile mezhepler biri diğerine karşı tutulmuştur. Siyonist hareketler Avrupa tarafından tezgâhlanmış ve Ortadoğu ülkeleri toplumsal çatışmalarla iç meselesinde meşgul edilmiştir. Bütün bunların sorumlusu ve temelindeki yanlıştan dönememe sebebi: Türkiye’nin siyasi hedef birliğinin Atatürk’ten sonra bir türlü oluşmamış olmasıdır.  Bu siyasi hedef kısırlığı, bizim birbirlerine garezkar olan siyasi iktidarlarımızın ve kalitesiz idarecilerimizin devlet içi dengeleri bozması sonucu meydana gelen uyuşukluk ve ihmalcilikten başkası da değildir. 

Bugün bile bakacak olursak ne acı ki, yine bu Avrupa’nın emellerine ulaşmak için Ortadoğu’nun geneli için hazırladığı, bizim de partilerimizin gündemi olan şu acı gerçekleri ortaya koyar. Tüm Ortadoğu’da partilerin mücadelesi birbirlerini yemek, halklarının mücadelesi birbirlerini sömürmek, makamların mücadelesi birbirlerini kötülemektir. Bu bölge insanları birbirlerine husumetten, önüne bakamadığından olan memleketlerinin geleceğine olmaktadır. 

Ortadoğu’da stratejik ilgi odakları: Petrol, yakın zamanda Doğalgaz ve hiç bir zaman tercihini yitirmeyecek olan Boğazlar dır. Ortadoğu ülkelerinde petrol ve benzeri doğal yataklara özendirilmiş, dini tekellerinde tutan kalabalık aileler ve şeyhler; ellerindeki mevcutların yok olmaması için Avrupa tarafından planlanmış planlı sömürgeye karşı çıkmamaktadır. Onun içindir ki din ve mezhep çatışmaları; sömürgeciler tarafından ihtiyaçlarının fazlalığına ve önceliğine göre ülke ülke, kabile kabile olmakta yine bu çatışmaların şiddeti de ihtiyacın gerekçesine bağlı olarak artmaktadır. Afganistan, Irak, Suriye canlı örnek, kısa metraj ile bilinmeyen geleceğe sürüklenen; Libya, Cezayir, Fas, Tunus bunların yaşanan en sıcak örnekleridir. 

Avrupa için bir başka stratejik nokta ise boğazlardır. Boğazlar Avrupa ve Asya arasındaki doğu-batı, hem de ak deniz ile kara deniz arasındaki kuzey-güney geçişine hâkimdir. Boğazlar Türk hâkimiyetinde olmasa idi, Avrupalı Akdenizden Karadenize geçerek Rus kıyılarını kontrol altında tutabilirdi veya bunun tersi de olabilirdi; mesela boğazlar Türklerin hâkimiyetinde olmasa Ruslar boğazlardan Ak Denize inebilir ve Avrupa’yı hatta Amerika’yı tehdit edebilirlerdi.

Dış Politika’da başarısız olanlara ülke kaderinin teslim edilmiş olması Orta Doğunun insan yapısının karakteristiğinin klasik yapısıdır. Çok konuşmak, boş konuşmak vs.

Başarısız bir dış politika sonrası bize unutturulan Avrupa Birliği (AB) aslında insanımızın kaderi değil, layık olmadığı kişiler tarafından idare edilmesinin acı sonucudur.

Başımızdakileri seçeneksiz görmek; eğitim seviyemizin ne kadar düşük, cehaletimizin kutsallaştırılmış olmasından başka bir olayda değildir.

Gelişen dünyada gelişmeyen siyasetimize kılıf aramak ve mevcutları halen en iyi gibi görmek suretiyle iyilere fırsat vermemek gafletinden kurtulamayan içinde bulunduğumuz Orta Doğu ülkeleri Avrupa ve ABD tarafından tayin edilen politikalara ağır faturalar ödeyerek uymak durumundadır.

ŞAHİN DUMAN