Friday, Apr 19th

Last updateMon, 15 Apr 2024 8am

You are here: Home Article Biyobozunur ambalaj materyalleri

Biyobozunur ambalaj materyalleri

 

Tüketicilerin, sağlık bilincine koşut olarak, aldıkları ürünlerin uygun ambalaj içinde olmasına özen göstermeleri, kentleşme olgusu, aile boyutlarının küçülmesi bağlamında ürün porsiyonlarının azalması, çağdaş iş yaşamının hızlı tüketimi zorunlu hale getirmesi ve hazır gıdalara olan eğilimin artması ve yeni neslin tüketim alışkanlıkları, kullanılan ambalaj miktarının artmasına neden olmuştur. Özellikle degradasyona yani parçalanmaya, ayrışmaya dayanıklı olan biyobozunur özellikte olmayan petrol türevi çeşitli sentetik polimerlerin çok yoğun kullanımı büyük boyutta çevre kirliliğine yol açmıştır. 

Fakat günümüzde tüketicilerin kullanılan ambalaj malzemelerinin ekolojik sisteme etkileri konusundaki duyarlılıkları özellikle son dönemlerde artmaya başlamıştır. Bu duyarlılık, öncelikle alışverişlerde yoğun olarak kullanılan plastik esaslı torbalarda kendini göstermiştir. Pek çok ülkede, gerek yasal düzenlemeler nedeniyle ve gerekse sivil toplum kuruluşlarının etkisi ile alışveriş merkezlerinde plastik torba kullanımından vazgeçilmekte ve genelde biyobozunur polimerlere olan ilgi gittikçe artmaktadır. Başta İngiltere ve Almanya olmak üzere bir çok ülkede geri dönüşümlü veya biyobozunur ambalaj malzemesi kullanımı özendirilmektedir. Bu amaçla diğerlerinin kullanım alanlarına hem sınırlama getirilmesine hem de yüksek atık vergisi alınmasına karşın, biyobozunur veya geri dönüşümlü olanların vergi oranları düşürülmüştür. 

Kullanılan ambalaj malzemelerinin doğada bozunması, eğer doğal esaslı değilse onlarca hatta yüzlerce yıl sürmektedir. Ancak plastiklerin ambalaj malzemesi olarak kullanımının ana nedeni, sahip oldukları çeşitli olumlu özelliklerdir. 

Nitekim plastikler: 

 Düşük maliyetli hafif malzemelerdir,

 İşlenmeleri ve kullanılmaları kolaydır,

 Şeffaf, renkli, mat, parlak üretilebilirler

 Sert veya esnek olabilirler,

 Düşük ve yüksek sıcaklıklara dayanıklıdırlar,

 Çoğunlukla kimyasal açıdan merttirler.

Belirtilen bu ve benzeri avantajlara karşın en önemli dezavantajları, yukarıda da vurgulandığı üzere doğada stabil olmaları ve bozunmaları için çok uzun sürelere ihtiyaç göstermeleridir. Ama bu olumsuzluğu ortadan kaldırabilmek ve plastiklere doğada kolayca ve kısa sürede bozunabilir özellik kazandırabilmek için çalışmalar yapılmakta ve çeşitli filmleri geliştirilip kullanıma sunulmaktadır.

Günümüzde biyoplastik sektörü sürekli büyüme kaydetmektedir. Nitekim bütün Avrupa’nın 2001 yılında biyolojik ayrışabilen plastik tüketimi 20.000 ton olmasına karşın, 2003 yılında bu değer 40.000 tona ulaşmıştır. Bu durum biyoplastik pazarının çok hızlı büyüdüğünü göstermektedir. Özellikle İngiltere, Hollanda ve İtalya biyoambalajlar konusunda önde giden ülkelerdir.

Biyobozunur plastiklerin geliştirilmesindeki gecikmenin başlıca nedeni hiç kuşkusuz ticari kaygılardır. Çünkü geleneksel plastiklere göre yaklaşık üç kat daha pahalıdırlar. Ancak bu konudaki gelişmeler üretim giderlerinin büyük ölçüde düşmesini sağlamıştır. Zira 10 yıl önce, klasik bir ürünün biyobozunur olanını elde etmek için 10 kat daha fazla ödemek gerekiyordu. Şu halde uzun vadede yenilenebilir kaynakların, sürekli fiyatı artmakta olan fosil kaynaklara baskın olacağı söylenebilir. Kaldı ki bugün hala üretim maliyetlerini daha yüksek olmasına rağmen biyoplastiklerin karlılığı kararlı bir şekilde konvansiyonel polimerlere göre artmaktadır. Ekonomistler ürünün malzeme maliyetinin yanı sıra kontrol ve elden çıkarma giderlerinin de dikkate alınması gerektiğini vurgulamaktadırlar.

Biyoplastiklerin henüz standart plastiklerle yeterince rekabet edememesinin nedeni, yüksek araştırma-geliştirme maliyetleri ve düşük üretim kapasitesidir. Gelecekte ham petrol fiyatlarının artması ile yenilenebilir hammadde kaynaklarının yükselişe geçeceği doğal bir beklentidir.

Biyobozunur malzemenin tanımı

Nem, oksijen ve sıcaklık açısından uygun koşullar altında bakteriler veya mantar, alg gibi biyolojik ajanların etkinliğiyle daha küçük molekül ağırlıklı özdeklere parçalanarak karbondioksit, metan, su ve inorganik bileşiklere ya da biyokütleye (biyomas) dönüşebilen malzemelere biyolojik olarak parçalanabilen (biodegradable)malzemeler denir. Bir ürünün biyobozunabilirliği, ASTM (American Society for Testing and Materials) D5338 gibi (ISO 14852’ye eşdeğer) respirometrik testler kullanılarak belirlenebilir. Söz konusu bu yöntemde, plastik materyallerin laboratuar koşullarında ve sıcaklık, oksijen düzeyi ve nem açısından kontrol edilebilen koşullar altında aerobik biyobozunurluk derecesi ve hızı ölçülür. Testte MSW (municipal solid wastekentsel katı atık-) kompostundan elde edilen inokulum kullanılır.

Biyolojik olarak parçalanabilen malzemeler basit bileşiklere daha kısa bir süre içerisinde dönüşebilirler. Standart kompostlama ortamında bir malzemenin 60 ile 180 gün içerisinde %60-90’ının parçalanması gerekir. Burada söz konusu olan kompostlama işlemi, bitkisel ve hayvansal maddelerin mikroorganizmalar kullanılarak parçalanması olarak tanımlanabilir.

Biyolojik olarak parçalanabilen malzeme her zaman kompostlanabilir demek hatalıdır, ancak kompostlanabilir bir malzeme biyolojik olarak parçalanabilir anlamına gelir.

Bozunma/biyobozunma prosesi çok karmaşıktır ve aşağıda özetle belirtilen aşamalardan geçerek gerçekleşir. İlk aşama; ürünün fiziksel, ısıl veya mekaniksel olarak bozunmasıdır. Mekaniksel nedenlerle kırılma şeklinde, ultraviyole radyasyonla kimyasal olarak ve kompost koşullarda termal olarak meydana gelebilir. Ve mikroorganizmalar veya kemirgen vb. canlılar tarafından biyolojik olarak parçalanabilir. Bu aşamada ürün veya malzeme küçük parçalara ayrılır ve sonuçta mikroorganizmaların saldırılarına uygun hale gelir.

Degradation (bozuma) teknikleri, etki eden faktörlere göre; “Oxodegradation”, “Photodegradation” ve “Hydrodegradation” olmak üzere sınıflandırılır.

Oxodegradation: Malzemenin içersinde, uygun bir katkı veya bileşenin oksidasyon yolu ile bozunmaya tetiklemesi ile oluşur. Bu tetikleme, ultraviyole ışınları, sıcaklık veya mekaniksel yollarla ortaya çıkabilir.

Photodegradation: Malzeme, ultraviyole ışık etkisi ile daha küçük parçalara bölünür. Uzun zincirli polimerler, daha küçük zincirlere dönüşerek orijinal büyüklüğünü ve özelliğini yitirir.

Hydrodegradation: Malzeme, sulu ortamın etkisiyle ve belirli bir derecedeki sıcaklığa bağlı olarak bozunmaya uğrar. Bu bozunmada mikroorganizmaların etkisi büyüktür.

İkinci aşama biyobozunmadı. Bu aşama mikroorganizma enzimleri etkisiyle gerçekleşir ve sonuçta malzeme karbondioksit, metan, su ve biyolojik dönüşerek minaralize olur.

Plastik ambalajların biyobozun-masının birçok faktör etkiler. Bu faktörler:

 Ortamın fiziksel ve kimyasal parametreleri (sıcaklık, nem, pH)

 Ortamın mikrobiyolojik parametreleri (mikrobiyolojik popülasyon),

 Polimerlerin yapıları ve özellikleri (zincir boyutları, kristaliniteleri, nem ve ultraviyoleye dayanıklılıkları, vb.),

 Üretim prosesleri (antioksidan, ısıl stabilizatör kullanımı, boyama, laklama, vb.),

 Malzemenin kalınlığı.

Birinci nesil biyobozunur polimerler

Birinci nesil ticari biyobozunur polimerler, alçak yoğunluklu polietilen (LDPE) ile birlikte %5-20 nişasta ve pro-oksidatif ve oto-oksidatif katkı maddelerinden oluşmuştur. Bunlar ekstrüzyon işlemi sırasında karıştırılır. Nişasta granülleri, herhangi bir kimyasal etkileşim olmaksızın LDPE matriksinde homojen bir şekilde dağıtılır. Nişastanın mikrobiyal enzimler tarafından biyobozunumu sonucunda LDPE’nin mekanik özelliklerinde kayıplar ortaya çıkar ve LDPE oksijen ile kimyasal bozunuma uğrar. Eğer hidrofobik özelliğini artırmak amacıyla nişasta granüllerinin yüzeyi silatlanmış ise, %43’e varan seviyelerde sisteme nişasta ilave edilebilir.

Söz konusu materyallerin toprakta bozunma süresi 3-5 yıl kadardır. Bu nedenle günümüzde bu kuşak polimerler biyobozunur olarak değerlendirilmemekte ve davranışları açısından biyofragmentasyon (biyo-parçalarına ayrılma) olarak ifade edilmektedir.

İkinci nesil biyobozunur polimerler

İkinci nesil ürünler, etilen akrilikasit (EAA), polivinil alkol (PVOH) ve virül asetat (VA) gibi hidrofilik kopolimer ilave edilmiş nişastadan (%40-75) meydana gelmiştir. Bu materyalde nişastanın tamamen bozunması için en az 2-3 yıla ihtiyaç vardır.

Üçüncü nesil biyobozunur polimerler

Üçüncü nesil ürünler tamamen biyobazlı materyallerdir ve üretim yöntemlerine göre üç ana grupta sınıflandırılabilirler (Şekil 19.1):

a) Biyokütleden doğrudan doğruya ekstrakte edilen polimerler,

b) Biyokütle monomerlerinden klasik kimyasal sentez ile üretilen polimerler,

c) Doğal ya da genetik olarak modifiye edilmiş organizmalar tarafından direkt üretilen polimerler.

Bu gruplardaki bazı materyaller halen gıdaların ambalajlanmasında kullanılmaktadır. Bazıları ise henüz kullanılmamasına karşın ambalaj materyalleri olarak kabul edilmektedir.

Şekil 1’de belirtilen biyoesaslı polimerlerin yanı sıra, biyo-veya sentetik esaslı monomerlerden sentezlenen başka polimerler de vardır. Geçirmezlik özellikleri etilen vinilalkol kopolimer’e (EVOH) benzeyen polihidroksibütirat-ko-polihidroksihekzaonat (PHBH); kaprolaktonun halka açma polimerizasyonu (ring-opening polymerization) ile üretilen ve çoğu kez nişasta ile karıştırılan sentetik alifatik polyester olan polikaprolakton (PCL); polietilen terefitalat’e (PET) benzer özelliklere sahip bir sentetik alifatik polyester olan polibütilen süksinat (PBS), alifatik polyesterlerin biyolojik olarak parçalanabilme özelliklerini aromatik polyesterlerin performans özellikleri ile birleştiren alifatik aromatik kopolyesterler (AAC) örnek olarak verilebilir.

Ayrıca, katkı yolu ile bozunur/biyobozunur özellik kazandıran fosil kaynaklı polimerler de (PP, PE, vb.) vardır (Bkz.19.4.4).

Biyokütleden doğrudan ekstrakte edilen polimerler

Bu gruptaki polimerlerin çoğu bitkisel ve hayvansal ürünlerden özütlenir. Selüloz, nişasta ve kitin gibi polisakkaritler ile kazein, peynir suyu proteinleri, kollajen, soya proteinleri örnek olarak verilebilir. Bu grupta en yaygın kullanılan gıda ambalaj materyalleri selüloz esaslı kağıt ve kartondur.

Biyokütle Monometrelerinden Klasik Kimyasal Sentez İle Üretilen Polimerler

Biyoesaslı özdeklerden üretilen biyopoliesterler arasında polilaktik asit (PLA), ticari potansiyeli en fazla olan hammaddedir ve günümüzde oldukça büyük boyutta üretimi yapılmaktadır. Genellikle mısır nişastası ile laktik asidin polimerizasyonu ile elde edilen poliaktik asit (PLA), özelde laktik asit monomelerinden ya serbest asidin polikondensasyonu ya da laktid’in (laktik asit dilakton’un) katalitik halka açma polimerizasyonu ile sentezlenen bir linear, alifatik poliesterdir. Bu polimerin ester bağları hem emzimatik hem de kimyasal hidrolizasyona duyarlıdır. Laktik asit, mısır veya buğday gibi biyomas ya da peynir suyu veya melas gibi artık  ürünlerin fermentasyonu ile üretilmektedir.

Doğada tamamen ayrışabilen polilaktik asidin fiziksel ve kimyasal bazı özellikleri PET (polietilenterefitalat) ve PS (polistiren)’e benzediği için çok çeşitli uygulamalarda bu malzemelerin yerine kullanılabilmektedir. Sertlik ve gerilme direnci gibi üstün özelliklerinin yanı sıra, şeffaf ve yüzeyinin son derece parlak olması (pus oranı %5’den az) ve gres, katı ve sıvı yağlara karşı kimyasal direncinin yüksek olması, PLA’nın diğer olumlu yönleridir. Ayrıca içine konulan ürünün aroma kaybını önleyici özelliği de vardır.

Proses edilmesi ile ilgili olarak ise, mevcut ekipmanlarla termoform işlemi gerçekleştirebildiği, düşük ısıda yapışabilme ve sızdırmazlık özelliklerinin güçlü olduğu ve kağıda ya da kartona ısıyla yapıştırılabildiği belirtilmektedir. Ayrıca dyne seviyesi (yüzey enerjisi birimi) 38 olup üzerine kolayca baskı yapılabilmektedir. Ancak PLA film ve levha işlenmesinde, bazı proses sınırlamaları nedeniyle, özellikle normal perdahlama sürecinde ilk soğutucu silindirinde sadece maksimum 800mm çapa izin verildiği için soğutma kapasitesinin sınırlı olması PLA’nın ısı transfer katsayısının düşük olması ve perdah rulosuna yapışma eğilimi üretim hızını kısıtlayıcı rol oynamaktadır.

Polilaktik asidin fonksiyonel özellikleri laktik monomerin iki mezotormu (L ve D) arasındaki orana bağlıdır. %100 L-PLA kullanılarak elde edilen materyallerin yüksek erime noktası ve kristalliğe sahip olduğu bilinmektedir. Yapılan araştırmalarda L-izomer yerine D- ve L-PLA karışımlarının kullanılmasının bazı ambalajlama uygulamalarında zayıf özellikler gösteren polimerler eldesine yol açtığı belirlenmiştir. Öte yandan biyolojik parçalanmayı arttırmak ve maliyeti azaltmak için PLA’nın nişasta ile karıştırılması da kırılganlığı artırmaktadır. Ancak bu olumsuzluğu gidermek için gliserol, sorbitol ve trietil sitrat gibi plastifiyanlar kullanılabilir.

Polilaktik asidin termal ve kekanik özellikleri PS gibi birçok sentetik polimerin özelliklerine benzemesine ve fil üretimi, enjeksiyon şişirme, kalıplama tekniğiyle şişe yapımı ve laminatlarda değerlendirilmesi mümkün olmasına rağmen, halen pahalı bir malzeme olması nedeniyle kullanım alanı kısıtlıdır. Günümüzde daha çok içecek bardakları, gıda ambalajlama tepsileri, fırın ürünleri için termoform kaplar, ekmek, yaş makarna ve salata torbaları ile tarımsal amaçlı örtü ve kutu gibi ürünlerde uygulama alanı bulmuştur. Ancak çevre bilincinin ve biyolojik olarak parçalanabilen ambalajlara yönelik eğilimlerin artmasına koşut olarak sert PLA ambalaja olan talep ve ihtiyaç da artmaktadır. Eğer ürün maliyeti düşürülebilirse; çift büküm şekerleme ambalaj filmleri (twist film) ve gıdalar için sargılık film üretiminde karton esaslı içecek kutularının kaplanmasında, blister ambalajlarda ve kutularda pencere oluşturulmasında da uygulama alanı bulabilir.

Doğal ya da genetik olarak modifiye edilmiş organizmalar tarafından direkt üretilen polimerler

Bu grup polimerler başlıca mikrobiyal poliesterlerden olan polihidroksialkonatlar (PHA)’dan oluşur. Polipropilen ile benzer özellikler gösteren polihidroksialkonatların en önemli üyesi polihidroksibütirat (PHB)’dir. Kristal yapısının yanı sıra yüksek fiyatı ve zayıf mekanik özellikleriyle bilinir. Ancak, diğer biyobozunur polimerlerle oluşturulan yapılar fiyatın düşmesinde önemli rol oynarlar. Örneğin, nişastalı polihidroksibütirat (PHB) yapılar düşük fiyat ile birlikte kuvvetli mekanik özellikleriyle dikkat çekerler.

Polihidroksialkonatlar, yenilenebilir, biyobozunur, biyouyumlu, optik aktif polimerleri içeren bir sınıftır. Söz konusu polimerler B-hidroksialkanoik asitin homo- veya koğolimerlerini içeren linear alifatik polyesterlerdir. B-hidroksialkanoik ait Alcaligenes cutrophus tarafından şekerin fermentasyonu ile üretebilir. Şekerin dönüşüm verimi yaklaşık %33 ‘tür. İşlemde, 3-hidroksibütirat (HB) ve 3-hidroksivalerat (HV) içeren random (düzensiz, gelişigüzel) kopolimer de (poli(3-hidroksibütiratko-3-hidroksivalerat) elde edilir. Bu kopolimer biyobozunur ve termoplastiktir, ayrıca sentetik polimerlerde kullanılan aynı tekniklerle şekillendirilebilir. HV ve HB oranları değiştirilerek esneklik, çekme mukavemeti (çekme dayanıklılığı kopma direnci) ve erime noktası bakımından PP (düşük HV) ya da LDPE’ye (yüksek HV) benzeyen kopolimer elde edilebilir. PHB/V, hem iyi kimyasal madde ve nem direncine hem de O2- ve aroma bariyer özelliğine sahiptir.

Günümüzde bazı ülkelerde PHA esaslı şişe ve film üretimi yapılmaktadır. Ayrıca yoğurt ve benzeri ürün kabı olarak kullanılabilirliğine ilişkin çalışmalar da sürdürülmektedir. PHA’lar toprak, kompost ve deniz sedimentlerinde (tortul tabaka) bulunan bakteri veya mantarlara maruz kaldığında bozunmaktadır. Mikroorganizmalar plastik yüzeyinde gelişmeye başladığında ve polimeri hidroksil ait monomerik birimlere parçalayan enzimler salgıladığımda bozunma başlamaktadır. Aerobik koşullarda parçalanma ürünleri olarak CO2 ve CH4 oluşmaktadır. Bu bağlamda yapılan çalışmalarda; PHA örneklerinin 7 hafta içinde bozunduğu, PHA kaplanmış kağıtların ise daha hızlı bozunduğu ve PHA esaslı filmlerin 60 C ve %55 nem koşullarında 10 haftada tamamen parçalandığı bildirilmektedir.

Oxo-Biyobozunur plastik ambalaj filmleri

Oxo-biyobozunur plastik ambalaj filmleri, katkı yolu ile sonradan bozunur/biyobozunur özellik kazandırılan PP, PE ve benzeri gibi fosil kaynaklı polimerlerdir. Filmler, önce bozunur ve daha sonra biyobozunur olabilmek için bir değişim (transformasyon) geçirmektedir. Bu değişim, filmim oxodegradasyonu sonucunda mikroorganizmalar tarafından absorbe edilmesi ile tamamlanmaktadır. Prosesin birinci aşamasında, plastik malzeme oksijen reaksiyonu ile hidrofilik (suyu seven) ve oksijen içeren küçük moleküllere dönüşmekte ve ikinci aşamada ise, bu küçük ve oksidasyona uğramış moleküller mikroorganizmalar tarafından karbondioksit, su ve biyokütlete çevrilerek biyodegradasyona uğramaktadır.

Teknolojik olarak, üretim esnasında polimer içerisine konulan katkı maddeleri ile filmler bozunur/biyobozunur hale gelmektedir. Bu amaçla çok düşük miktarlarda kullanılan katkı maddelerinin konsantrasyonunun ayarlanması ile filme istenilen raf ömrü kazandırılabilmekte ve kontrol edilebilen bir bozunur/biyobozunur özellik sağlanabilmektedir.

Dünya’da biyobozunur ambalaj materyalleri üretimindeki gelişmelere koşut olarak ülkemizdede de Süper Film Ambalaj ve Polinas Plastik Sanayi gibi kuruluşlar tarafından BOPP ve CPP bazlı oxo-biyobozunur olarak tanımlanan ambalaj filmleri geliştirilmiştir. Temelleri çok eski yıllara dayanan bu teknik aşağıda belirtieln şekilde uygulanmaktadır:

 Filmin üretimi esnasında içersine bozunumu sağlayacak kimyasal konur. Bu kimyasal metal iyonu içeren poliolefin taşıcılı bir katkıdır.

 Film güneş ışığı veya UV ışığı görünce kimyasal katkı içerisindeki foto initiator bozulum reaksiyonunu başlatır.

 Polimer zinciri havadaki oksijenle hızlı bir şekilde okside olmaya başlayarak daha düşük molekül ağırlıklı, aktif olmayan okside olmuş polimer parçacıklarına dönüşmeye başlar. Bu süreç oksijenle bozunum (oxo-degradation) süreci olarak adlandırılır. Toprak altında veya açık havada da gerçekleşebilir.

 Bu küçük polimer parçaları, bakteriler için bir besin değerindedir. Bakteriler yaşadıkları her ortamda bu polimer parçalarını yiyerek CO2, H2O ve biyokütle açığa çıkarırlar.

Böylece yaklaşık 50-100 yıl sürecek bir geri dönüşüm süreci 2-3 yıl içerisinde gerçekleşmektedir.

Ülkemizde yeni geliştirilmiş olan söz konusu filmlerin: hem kendilerine özgü yapısal tüm özelliklerini (optik, mekanik, termal,elektriksel, vb.) koruyarak, bir ambalaj malzemesinden beklenen işlevleri yerine getirdiği ve bu özelliğini hedeflenen tüm kullanım sürecinde sürdürdüğü hem de atık olarak çöpe gönderildiğinde (uygun ortamlar oluştuğunda) bu katkıları içermeyen filmlere göre çok daha kısa sürelerde, önce degradable ve daha sonra biodegradable aşamalarından geçerek doğaya karıştığı ilei sürülmektedir.

Filmler, diğer standart BOPP ve CPP (Cast PP) filmler gibi tüm converting (baskı, dilme, kaplama, vb.) prosesler için uygundur. Ancak, tüm ekipman şartları, prosesler ve kullanılacak ilave maddelerin filmlerin biyobozunurlık özelliğine etkisinin kullanıcılar tarafından, kendi koşul ve ortamlarında test edilmesi ve sonuçların kendileri tarafından irdelenmesi gerekmektedir.

Filöler, üretildikleri andan itibaren bozunur/biyobozunur özelliğe sahip oldukları için, yüksek seviyelerde sıcaklığa, güneş ışığına veya UV ışığına maruz kaldıklarında bu özellikleri tetiklenmekte ve bu ortamlarda kalma süresine göre bozunur/biyobozunur özelliği artmaktadır. Bu nedenle, proses edilme şamaları haricinde, üretim anından itibaren korunduğu özel ambalajında muhafaza edilmesi önerilmektedir.

Filmlerin, bozunur/biyobozunur özelliği, yukarıda da söz edilen ortam özelliklerinin yanı sıra, film kalınlığı ve baskı, kaplama ve benzer proseslerdeki ilave maddelerin varlığı bağlamında da değişim göstermektedir.

Birçok ülkede özellikle tarımsal amaçlı kullanımlar için polietilenden yapılan film, poşet vb. ürünler “ayrıştırılabilir”, “biyobozunur”, ya da “oxobiyobozunur” tanımlamasıyla pazarda yer almaktadır. Belirtilen teknoloji, başta alışveriş torbaları olmak üzere film ürünlerinde bozunmayı hızlandırdığı ileri sürülen özel katkı maddelerinin standart PE reçineleri ile birleştirilmesine dayanmaktadır. Ancak 80’li yılarda pazarda ilk görünmelerinden beri bu ürünler hakkında bazı kuşkular duyulmaktadır. Nitekim söz konusu ürünlerin AB mevzuatındaki bazı standartlara, özellikle ambalaj malzemeleri içindeki zararlı bileşenlerin saptanması, biyobozunma ve doğal bozunma için laboratuar testi prosedürlerine yeterince uyum göstermediği ileri sürülmekte ve sertifika ve etiketleme gereği üzerinde durulmaktadır. Ancak Uluslar arası Biyobozunur Plastikler Derneği, Avrupa standardı EN 13432’ye dayanan, biyobozunabilir plastik ürünlerin belgelendirilmesi ve etiketlenmesi için bir sistem geliştirmiştir. Bu sistem, yetkilendirilmiş bağımsız enstitüler tarafından yürütülmektedir.

Oxobiyobozunur plastik ambalaj filmleri üzerine diğer bir kuşku, bu ürünlerde kullanılan bazı metal bileşiklerinin ürün güvenliği ve çevre zehirlenmesi açısından risk oluşturabileceğidir. Bu nedenle söz konusu bileşikler AB 67/548/EEC yönergesi altında sınıflandırılmış ve etiketlendirilmiştir. Ayrıca plastik üreticileri ve geri kazanım işlemcileri de ürün ve çevre güvenliği açısından yeni düzenlemeler yapmaktadırlar.

Bu yazı ASD-Ambalaj Sanayicileri Derneği tarafından yayınlanan Gıda Ambalajlama Teknolojisi isimli kitaptan alınmıştır. Daha ayrıntılı bilgi için www.ambalaj.org.tr 

Prof.Dr.Mustafa ÜÇÜNCÜ