Sunday, Dec 22nd

Last updateFri, 13 Dec 2024 12pm

You are here: Home Technology Makale Ambalaj Materyallerinde Meydana Gelen Son Gelişmeler

FU CHUN SHIN (FCS) - PLASTİK ENJEKSİYON MAKİNELERİ

Ambalaj Materyallerinde Meydana Gelen Son Gelişmeler

Özet

Ambalajlama; gıdaların raf ömrünün uzatılması, kullanımı kolaylaştırması ve depolama ya da taşınım sırasında fizikokimyasal hasarlara karşı koruma gibi yararlarından dolayı gıda endüstrisinde kritik bir role sahiptir. Ayrıca bakteri, virüs ve fungilerin sebep olduğu birçok gıda kaynaklı hastalık ve kontamine gıda ürünlerinden hastalık geçme riski, gıdaların paketlenmesi işleminin önem kazanmasını sağlamıştır. Ancak petrol bazlı paketleme malzemelerinin kullanılması tüketicileri tedirgin ettiği için üreticileri yeni tip ambalaj üretimine itmektedir. Bu çalışmada ambalaj materyallerinde ortaya çıkan son gelişmelerle ilgili yapılan araştırmalar üzerine bir inceleme yapılmıştır.

Anahtar Kelimeler: Ambalaj, nanoteknoloji, yenilebilir, antimikrobiyal, taşıyıcı

1. Giriş

Organik ve daha güvenli gıdalara yönelik tüketicilerin artan talepleri gıdaların korunması için yeni teknolojilerin gelişmesine yol açmıştır. Doğal antimikrobiyal ajanlar içeren aktif paketleme gıdaların raf ömrünü uzatmak için iyi bir adaydır. Genel olarak gıda endüstrisinde akıllı paketleme ve aktif paketleme olmak üzere 2 çeşit paketleme sistemi bulunmaktadır. Akıllı paketleme indikatör olarak kullanılan bazı materyaller sayesinde tüketicilerin gıda özellikleri üzerindeki değişimleri fark etmesini sağlar. Aktif paketleme sisteminin diğer bir avantajı zararlı mikroorganizma gelişiminin kontrol edilebilmesidir. Paket yapısında doğal ya da sentetik ajanların birlikte kullanımı mümkündür. Gıda sektöründeki başlıca antimikrobiyal ajanlar antimikrobiyal peptidler, organik asitler, temel yağlar, enzimler ve kitosan gibi bazı biyopolimerlerdir. Ancak bu maddelerin serbest formlarının gıda ürünleri ve gıda ambalajlarında kullanımı yüksek miktar gerektiğinden ve gıdanın duyusal özellikleri olumsuz etkilediğinden sorun yaratmaktadır.

2. Ambalajlama Sistemleri

Birincil ve ikincil paketleme iki temel paketleme çeşididir. Birincil paketlemede ambalaj gıda ile temas halindedir ve ışık, mikroorganizma gibi istenmeyen faktörlere karşı ilk engel olarak kritik bir öneme sahiptir. İkincil paketleme tenekeler içeren büyük kutular gibi birçok birincil paketleme içerir.

Paketleme sistemlerinin temel amacı gıda ürünlerini gıda kaynaklı hastalıklara, gıdaların bozulmasına sebep olan mikroorganizmalara ve çevresel baskıya karşı korumak olduğu için bu gereksinimler gıda endüstrisinde düşük kapasiteli geleneksel paketleme yöntemi kullanılarak karşılanmış ve böylece aktif paketleme sisteminin gelişimi sağlanmıştır. Aktif paketleme sistemindeki Aktif kelimesi yeni mühendislik malzemeleri ile mikrobiyal büyümenin, ambalaj atmosferinin kontrol edilmesi gibi üstün işlevlere sahip ambalaj anlamına gelmektedir. Bu sistemle gıdaların raf ömrü ve güvenliği, gıda kaynaklı patojenlerin ve bozulmaya sebep olan mikroorganizmaların yok edilmesiyle geliştirilmektedir (Al-Tayyar et al., 2020).

Aktif paketleme üretimi için kullanılan başlıca polimerler petrol bazlı polimerlerdir. Bu polimerler içerisinde termoplastik polimerler daha az kristalimsi ve gıdaların içerisine polimerlerden maddelerin salınımını sağlayan biçimsiz yapısı nedeniyle özel bir öneme sahiptirler. Bunların yansıra petrol bazlı polimerler endüstriyel üretim için kapasiteleri, ekonomik olmaları ve farklı formlara dönüştürülebilmeleri gibi avantajlara sahiptirler. Bunların aksine kimyasal yapıları ve çok fazla çevresel sorular yaratmaları gıda endüstrisinde bu malzemelerin kullanımında karşılaşılan bazı problemlerdir (Liliani et al., 2020).

Aktif paketleme verimi gıdaların depolanması sırasında kalitenin korunmasını kontrollü salınım yoluyla sağlayan antimikrobiyal nanotaşıyıcılar yüklü nanoenkapsülasyon metodu yoluyla arttırılmıştır. Serbest formların yerine film ya da katlanan yapılarda nanoenkapsüllü antimikrobiyallerin kullanımı ile doğal antimikrobiyal ajanlar yüklü taşıyıcıların birleştirilmesi aktif paketleme gelişimi için en etkili metottur. Nanoenkapsülasyon metoduna dayanan yaklaşımlar çevresel baskıya ve salınım kontrolüne karşı koruma ile doğal antimikrobiyallerin emilimi ve çözünürlüğünün geliştirilmesini içeren birçok avantaja sahiptir.

Son zamanlarda biyopolimer bazlı materyallerin aktif paketlemede kullanımı yenilenebilir enerji kaynaklarından üretilmesi, çevre dostu olması ve üretim için esnek olmalarından dolayı heyecan yaratmıştır. Mekaniksel özelliklerinin zayıf olması bu materyallerin kullanımını sınırlayan en büyük zorluk olmasına rağmen bu zorluk güçlü bariyer tasarlamak için nanokompozit kullanımı gibi nanoteknolojik bir yöntemin kullanımı ile aşılmaktadır.

Nanoenkapsülasyon 10-9 metre büyüklüğünde taşıyıcı veya partiküllerin kullanıldığı bir sistemdir. Avrupa gıda güvenliği otoritesine göre nanopartiküllerin partikül büyüklükleri 1-100 nanometre olarak tanımlanmıştır (Sharma et al., 2020). Antimikrobiyal ajanların taşıyıcı içerisine yüklenmesi ve büyüklüklerinin nano ölçekli boyutlara indirilmesi olmak üzere nanoenkapsülasyon işlemi iki ana basamaktan oluşmaktadır. Büyük partiküllere oranla yüksek bir yüzey alanı sağladıkları için yüksek çözünürlük, yüksek emilim, kontrollü salınım ve artmış biyoyararlılık gibi daha iyi fonksiyonel özelliklere sahiptirler.

Nanotaşıyıcılar nanokapsül, nanoküre, nanokabuk, dallı, nanoküp, nanostar, nanoçubuk ve nanoküme olmak üzere farklı şekillerde olabilirler. Enkapsüllü antimikrobiyal çekirdek ve duvar materyalleri olmak üzere 2 bölümden oluşmaktadır. Antimikrobiyal ajanlar çekirdek içerisine yerleştirilir ve çekirdekte lipidler, proteinler ve polisakkaritler gibi duvar materyalleri ile kaplanır. Nanotaşıyıcılar yüksek enerjili cihazlar, kendi kendine montaj gibi fiziksel metotlarla üretilebilirler. Nanoenkapsülasyon antimikrobiyal ajanların çözünürlüğünü yüksek bir yüzey alanı sağlayarak arttırır, uzun sürede salınıma sebep olur ve gıda paketinin başında bulunan alanda uçucu antimikrobiyalleri muhafaza eder.

3.Son Yıllarda Ortaya Çıkan Ambalajlama Yöntemleri

3.1.  Doğal Antimikrobiyal Ajanların Kullanılması

Doğal antimikrobiyal ajanların ambalaj yapısında kullanılması nano taşıyıcılar ile geliştirilmiş aktif paketleme tasarımında son yıllarda kullanılan en yenilikçi metotlardan biridir. Nanoteknoloji ambalajların mekaniksel özelliklerini geliştirerek, antimikrobiyal bileşiklerin salınımını kontrol ederek ve nanosensörlerin kullanımı ile akıllı paketlemeyi geliştirerek ambalaj sektöründe devrim yaratmıştır (Umarawa et al., 2020). Antimikrobiyal yüklü nano taşıyıcıların ambalaj yapısına katılması, antimikrobiyaller ile tabaka oluşturarak ambalajlama yapılması, ambalajda antimikrobiyal poşetlerin yada pedlerin kullanımı, ambalaj materyaline antimikrobiyallerin sabitlenmesi ve ambalaj yapısında antimikrobiyal aktiviteli biyopolimerlerin kullanımı aktif paketleme üretiminde kullanılan başlıca metotlardır (Kumar et al., 2020).

Nanopartiküller içerisine antimikrobiyallerin katılması birçok teknolojide avantaj getirmiştir. Bu avantajlar şunlardır:

  • Biyolojik substratlarla etkileşim için daha geniş yüzey alanı sağlar,
  • Çözünürlüğü ve emilimi arttırır,
  • Gıda bileşenleri ile istenmeyen etkileşimi önler,
  • Özellikle uçucu antimikrobiyaller gibi antimikrobiyalleri çevresel strese karşı korur,
  • Hedeflenmiş ve kontrollü salınıma öncülük eder.

Lipit bazlı nanotaşıyıcılar hidrofilik ve lipofilik bileşiklerin her ikisini birden içerme yetenekleri, hedeflenebilirlik, gıda sınıfı doğal materyallerle üretim, istenmeyen etkiler oluşturmadan gıda ürünlerinin çoğu ile adaptasyon gibi avantajlarından dolayı antimikrobiyal ajanların nanoenkapsülasyon sistemlerinde başlıca kullanılan nanotaşıyıcılardır.

3.2. Nanoemülsiyonlar

Nanoemülsiyonlar iki karışmayan sıvıdan oluşan yağ bazlı enkapsülasyon sistemlerindendir. Antimikrobiyal ajanların doğasına bağlı olarak emülsiyon sistemleri seçilir. Örneğin hidrofilik antimikrobiyaller için su/yağ nano emülsiyonlar için uygun olup, lipofilik ajanlar için yağ/su emülsiyonlar içerisine enkapsüle edilebilir. Yağ/su emülsiyonlar antimikrobiyal temel yağların enkapsülasyonu için iyi bir adaydır. Temel yağlar yağ fazı olarak kullanıldıktan sonra emülgatör içeren su fazı içerisine dağıtılır. Proteinler ve polisakkaritler gibi iki grup biyopolimer kullanımı temel yağlar yüklü yağ/su emülsiyonlar üretmek için yaygın olarak kullanılan yöntemdir. Böylece depolama sırasında ambalajdan temel yağların salınımı çok katlı bir katman sayesinde kontrol edilebilmektedir (Anukiruthika et al., 2020). Gıda endüstrisinde nanoemülsiyon üretmek için yüksek enerji yöntemleri çok popülerdir. İlk olarak rotor-stator homojenizatörlerle kaba emülsiyon meydana getirilip bu aşamadan sonra ultrasonik ve yüksek basınç homojenizatörleri içeren yüksek enerjili cihazlar ile kaba emülsiyonun boyutları azaltılmaktadır (Bahrami et al., 2020). 

3.3. Nanolipozomlar

Antimikrobiyallerin enkapsülasyonu için kullanılan bir diğer yağ bazlı taşıyıcılardır. Genellikle fosfolipidlerden oluşan en az bir çift lipid katmanlı küresel bir şekle sahiptir. Bu yüzden birçok gıda sınıfı kaynak nanolipozom üretiminde kullanılmaktadır. Hidrofilik ve lipofiliklerin her ikisinin birlikte enkapsülasyonunun mümkün olması en büyük avantajlarıdır. Nanolipozomların üretiminde yeterli enerji sağlamak için vezikül boyutunu azaltan sonikasyon gibi birçok endüstriyel cihaz mevcuttur. Nanolipozom üretmek için kullanılan bir diğer yöntem ekstrüzyondur. Bu yöntemle basınç altında vezikülleri çıkarmak için belirli gözenek büyüklüğüne sahip polikarbonat filtreler kullanılarak lipozomların büyüklüğü azaltılır. Endüstriyel ölçekte nanolipozom üretim için kullanılan bir diğer yöntem mikro akışkanlaştırma olmuştur. Bu yöntem yüksek miktarda nanolipozom üretebilme, yüksek alıkoyma verimliliği, zararlı çözücülerin kullanılmaması gibi birçok önemli avantaja sahiptir.

3.4. Katı-Lipid Nanopartiküller ve Nano Yapılı Lipit Taşıyıcıları

Katı lipit nanopartiküller yağ/su emülsiyonlarına benzer ancak bu emülsiyonda yağ fazı katıdır. Bu yüzden antimikrobiyallerin hareketliliği sıvı yağ emülsiyonu ile kıyasladığında azalmıştır. Bu durum antimikrobiyallerin kontrollü salınımını sağlamaktadır. Katı lipit nanopartiküllerin yüksek enkapsülasyon, büyük ölçekli üretim ve kontrollü salınım gibi avantajlara sahip olmasına rağmen düşük yükleme verimi ve nanopartikül dağılımlarının yüksek su içeriği katı lipit partiküllerin uygulanmasını sınırlandırmaktadır. Bu karşılaşılan sıkıntılar nanoyapılı lipit taşıyıcılar ile giderilmektedir. Bu metotla katı lipit nanopartikülleri metodundaki katı lipit yerine ve yağ/su emülsiyonlarındaki sıvı yağ yerine yağ fazında katı lipit ile sıvı yağ karışımı kullanılmaktadır. Böylece yağ fazı içerisine daha fazla antimikrobiyal katılmaktadır. Nanoemülsiyon ve nanolipozom yaklaşımlarında olduğu gibi katı-lipit nanopartikülleri ve nanoyapılı lipit taşıyıcıları yaklaşımlarında da yüksek enerjili yaklaşımlar uygulanmaktadır. Yüksek basınçlı homojenizasyon metodu içlerinde en yaygın olan metottur. Yüksek ölçekte uygulanabilen bir tekniktir. Mikron büyüklüğündeki bir aralıktan 100-2000 bar basınç uygulanarak partiküllerin büyüklükleri azaltılmaktadır. Ayrıca bu yöntem yüksek sıcaklıkta ve düşük sıcaklıkta uygulanabilmektedir.

3.5.Biyopolimerik Nanotaşıyıcılar

Biyopolimerler düşük toksisiteye sahip olmaları, antioksidan ve antimikrobiyal aktiviteleri, jelleşme, emülsifikasyon özellikleri ve köpürme aktivitelerinden dolayı antimikrobiyal ajanların nanoenkapsülasyonu için biyopolimer bazlı sistemlerde kullanılmaktadırlar. Bu metotta proteinler ve polisakkaritler nanotaşıyıcıların üretimi için ayrı ayrı veya birbirleriyle birleştirilmiş olarak kullanılmaktadırlar. Biyopolimerik nanotaşıyıcıların hazırlanması için kullanılan ana proteinler  β-kazein, β-laktoglobulin ve peynir altı suyu proteini gibi süt bazlı proteinlerdir. Faz ayrımı, pH değişimi, nanopüskürtücülü kurutma, öğütme, hızlı laminar jet ve polimer zincir çökmesi protein bazlı nano partiküllerin üretiminde uygulanan en yaygın metotlardır. Nanopartiküllerin büyüklükleri kullanılan proteinlerin moleküler büyüklüklerine ve uygulanan metot gibi bazı faktörlere bağlıdır. Nişasta, selüloz, dekstran, siklodekstrin, kitosan, pullulan, guar gam, aljinat, pektin ve hialuronikasit  antimikrobiyal bileşiklerin nanoenkapsülasyonu için kullanılan yaygın polisakkaritlerdir. Bu polisakkaritler arasında kitosan tek katyonik polisakkarit olması sebebiyle biyoaktif bileşiklerin dağıtımı için yaygın bir biyopolimerdir. Film oluşturma yeteneği, üstün biyobozunurluğu ve biyouyumluluğu bu biyopolimerin en önemli özellikleridir. Yaz kokulu temel yağı, misket limonu temel yağı ve kekik temel yağı gibi antimikrobiyal ajanların dağıtımı için bu biyopolimer çok iyi bir adaydır. Trisodyumpolifosfat anyonları ile kitosan çözeltisinin iyonik çapraz bağlanması kitosan nanopartikülleri üretmek için kullanılan yaygın bir tekniktir. Bu metotta kitosan tozu asetik asit ve distile su karışımı içerisine karıştırma sırasında eklenir ve ardından trisodyumpolifosfat çözeltisi kitosan çözeltisi içerisine karıştırılırken hafifçe eklenir ve daha sonra oluşan nanopartiküller santrifüj edilir ve yıkanır (Khosravia et al., 2020).

3.5.1 Biyo Bazlı Polimerlerin Avantajları

  • Biyo bazlı polimerler karbondioksit seviyelerini düşürebilir.
  • Biyo bazlı polimerler sera gazı emisyon seviyelerini düşürebilirler.
  • Doğal olarak bakteriler tarafından parçalanırlar.
  • Ayrıştıkları zaman başka tehlikeli maddeler açığa çıkarmazlar.
  • Üretim döngüsü sırasında daha az enerji tüketirler.
  • Biyo bazlı polimerler ürettiğimiz atık miktarını azaltırlar.
  • Biyo bazlı polimerler petrol tüketimini diğer ihtiyaçlara yönlendirmemizi sağlar.
  • Biyo bazlı polimerler geleneksel ürünlerle karıştırılabilirler.
  • Biyo bazlı polimerler üretim döngüsü sırasında daha az enerjiye ihtiyaç duyarlar.
  • Yeni ihracat endüstrileri oluşturabilirler.
  • Biyo bazlı polimerler yeni pazarlama platformları oluşturabilirler.
  • Belirli şartlarda hızla ayrışabilirler.
  • Kimyasal olmayan proseslerdir ve operatörler için nispeten güvenlidir. Maliyet, operatör becerisi ve mühendislik desteği açısından düşük gereksinime ihtiyaç duyar.

3.5.2. Biyo Bazlı Polimerlerin Dezavantajları

  • Biyo bazlı polimerlerin bertaraf edilmesi için hassas bir prosedür izlenmelidir.
  • Küçük metal parçaları içerebilirler.
  • Yok edilmeleri için hava durumuna ihtiyaç duymaktadırlar.
  • Herbisitler ve böcek ilaçları hesaba katılmamıştır.
  • Yapabildiğimiz geri dönüşüm miktarını azaltabilir.
  • Yağ bazlı olanlar ile kıyaslandığında biyo bazlı polimerler daha yüksek maliyetlidirler.
  • Taşıma gibi uzun ömürlü uygulamalarda daha düşük dayanıklılığa sahiptirler.
  • Deniz kirliliği problemleri için çözüm değillerdir.
  • Agresif plastik ortamlarla kıyasladığında biyo bazlı ortamda çok kuvvetli kaplama sistemlerini elimine etmek nispeten daha yavaş olabilir.
  • Atıldıkları alanlarda metan oluşabilir.
  • Üretilen toz toksik ağır metaller içerebilir. Bu yüzden uygun koruma gereklidir.
  • Doğru maskeleme uygulanmazsa yapıdaki ortamın girmesi mümkündür.
  • Agresif plastik ortamı ile ilişkili olarak biyo bazlı polimerler inatçı kaplama sistemlerini ortadan kaldırmak için biraz daha yavaş olabilirler.

3.6.Siklodekstrin Nanotaşıyıcılar

Antimikrobiyal nanoenkapsülasyonda yaygın olarak kullanılan diğer polisakkarit bazlı dağıtım sistemleridir. Bacillus ve Klebsiella cinsi mikroorganizmalar gibi farklı mikroorganizmalar tarafından üretilen Glikoziltransferaz gibi enzimlerin enzimatik dönüşümü yoluyla ilgili a-1,4-glukanlar ve nişasta ile bu nanotaşıyıcılar üretilmektedir. Siklodekstrin nanotaşıyıcıların α, β ve γ olmak üzere 3 yaygın silindirik şekli bulunmaktadır. Bu nanotaşıyıcılar siklik oligosakkaritlerdir ve β formu enkapsülasyon sektöründe en yaygın kullanılan formudur.

3.7.Ekipman Tabanlı Nanotaşıyıcılar

Ekipman bazlı teknikler nano sprey kurutucu, elektro-spinning ve elektro-spraying gibi bazı özel ekipmanların kullanımı ile antimikrobiyal yüklü nanotaşıyıcıların farklı formlarını sağIayan popular Endüstriyel nanoenkapsülasyon metotlardandır. Endüstriyel ölçekli üretim ve hızlı proses bu tekniğin sağladığı en önemli avantajlardır. 

Elektrospinning bu teknikler içerisinde en yaygın kullanılan metottur. Sistemin ana elemanları besleme pompası, yüksek voltaj kaynağı, kılcal tüp ve metal toplama eleğinden oluşmaktadır. İşlemin sonunda biyopolimer çözeltisinden nanofiberler elde edilmektedir. Elektrospinning tekniğinde biyopolimerler şırınga pompası yardımıyla kılcal tüp içerisine sabit bir oranda gönderilir ve iğne ucu ile kolektör arasında belirli bir voltaj oluşturulur. Voltajın arttırılmasıyla elektrostatik itme yüzey geriliminden daha yüksek olur ve bu durum Taylor konisi olarak adlandırılan koni biçimindeki şeklin içerisine doğru sıvı menisküsünde formasyonuna sebep olur ve ardından sıvı jet bir toplayıcıya yayılır (Zhang et al., 2019).

Fizikseladsorpsiyon, harman elektrospinning, koaksiyel elektrospinning ve kovalent immobilizasyon yaygın olarak kullanılan elektrospinning teknikleridir. Fiziksel adsorpsiyon metodunda bir biyoaktif bileşik çözeltisi içerisine nanofiberlerin eklenmesi yoluyla elde edilen nanofiberlerin yüzeyine biyoaktif bileşikler tutturulur. Ayrıca biyoaktif bileşikler kovalent immobilizasyon yoluyla yapılan bir kimyasal işlem ile nanofiberlerin yüzeyine de yapıştırılabilir.

Harman elektrospinning metodu ile biyoaktif bileşiklerin nanofiberlerin matrisinde dağıldığı kontrollü salınım nanofiberler üretilmektedir. 

Koaksiyel elektrospinning biyopolimer ve antimikrobiyal çözeltilerin enjeksiyonu için 2 ayrı şırınga kullanımı ile çekirdek (antimikrobiyal) ve kabuki nanofiberler üreten bir diğer kontrollü salınım metodudur (Topuz and Uyar, 2020).

3.8.Gıda ambalajında Proteinler, Polisakkaritler Lipit Bazlı Yenebilir Filmler

Petrokimyasal polimerler gıda ambalajlarında yaygın olarak kullanılan, yenilenemeyen ve biyolojik olarak parçalanamayan, depolama alanlarına ihtiyaç duyulan materyallerdir. Bu yüzden kolaylıkla yenilenebilen ve parçalanabilen alternatif ambalaj materyalleri bulmak bir gereksinim olmuştur. Doğal yenebilir polimerler sağlık açısından risk taşımayan insanlar ve hayvanlar tarafından tüketilebilen böylece atık madde oluşturmayan maddelerdir. Doğal yenebilir polimerler genel olarak polisakkaritler, lipitler ve proteinler olarak sınıflara ayrılmaktadır. Bu polimerler daldırılarak, kaplanarak ve sprey halinde püskürtülerek kaplama veya film oluşturma amacıyla uygulanmaktadır (Mohamed et al., 2020). 

4.Sonuç

Bazı önemli nanotaşıyıcıların seçimleri gıdanın doğasına, antimikrobiyal ajanın tipine, maliyete ve kullanım amacına göre değişmektedir.

Gıda endüstrisindeki güncel akımları dikkate aldığımızda gelecekte yapılacak çalışmalar gıda bileşenleri ile antimikrobiyal yüklü nanotaşıyıcılar arasındaki etkileşimlerin değerlendirilmesi, antimikrobiyal peptitler ile temel yağların sinerjik etkisinin araştırılması ve ambalaj yapısında birkaç antimikrobiyal ajan içeren nanoenkapsülasyon sistemlerinin birlikte kullanımı üzerine olacaktır. Nanoteknojinin etkisiyle ambalajlama metotlarının yenilebilir ambalajlara kaydığı görülmekte olup, antimikrobiyal özellikli maddelerin kullanımı ile gıdaların raf ömrünün uzatılması amaçlanmaktadır. Bu araştırmanın sonucunda ilerleyen gelecekte biyopolimer bazlı maddelerin fiziksel özelliklerinin geliştirilmesiyle petrol bazlı ambalaj materyallerinin endüstriyel hâkimiyetini kaybedebileceği öngörülmektedir.

Kaynaklar

1.Al-Tayyar N. A., et al. 2020. Antimicrobial food packaging based on sustainable Bio-based materials for reducing food borne Pathogens: A review. Food Chemistry, 310: 1-17.

2.Anukiruthika T.,  et al. 2020. Multilayer packaging: Advances in preparation techniques and emerging food applications. Comprehensive reviews in food science and food safety, 1: 1-31.

3.Bahrami A.,  et al. 2020. Antimicrobial-loaded nano carriers for food packaging applications. Advances in Colloid and Interface Science, 278: 1-12.

4.Khosravia A., et al. 2020. Soft and hard sections from cellulose-reinforced poly(lacticacid)-based food packaging films: A critical review. Food Packaging and Shelf Life, 23: 1-17.

5.Kumar S., et al. 2020. Chitosan based nanocomposite films and coatings: Emerging antimicrobial food packaging alternatives. Trends in Food Science&Technology, 97: 196–209.

6.Liliani  et al. 2020. Advancing bioplastic packaging products through co-innovation: A conceptual frame work for supplier-customer collaboration. Journal of Cleaner Production, 252: 1-19.

7.Mohamed S. A.A., et al. 2020. Polysaccharides, Protein and Lipid -Based Natural Edible Films in Food Packaging: A Review. Carbohydrate Polymers, 238: 1-14.

8.Sharma R., et al. 2020. Antimicrobial bio-nanocomposites and their potential applications in food packaging. Food Control, 112: 1-11.

9.Topuz F. and Uyar T. 2020. Antioxidant, antibacterial and antifungal electrospun nanofibers for food packaging applications. Food Research International, 130; 1-27.

10.Umarawa P.,  et al. 2020. Edible films/coating with tailored properties for active packaging of meat, fish and derived products. Trends in Food Science&Technology, 98: 10–24.

11.Zhang C., et al. 2019. Electrospinning of nanofibers: Potentials and perspectives for active food packaging. Comprehensive reviews in food science and food safety, 1: 1-24.

Tarık Çam, Prof. Dr. Semih Ötleş

Ege Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Gıda Mühendisliği Bölümü