ALPLA, tüm geri dönüşüm faaliyetlerini yeni ALPLArecycling markası altında birleştiriyor
Plastik ambalaj uzmanı şirket, 2025 yılına kadar en az yüzde 25 oranında tüketici sonrası malzeme (PCR) üretmeyi hedefliyor.
Mekanik geri dönüşüme odaklı çalışan ALPLA, 2021'den bu yana faaliyetlerini küresel ölçekte büyütmek için yılda 50 milyon Euro'dan fazla yatırım yapıyor. Yeni fabrikalar, mevcut tesislerin genişletilmesi, iş ortaklıkları üzerinden yapılan girişimler ve stratejik alımlar sonucunda yıllık bazda mevcut ve öngörülen üretim kapasitesi iki katına çıkarak 350.000 ton PCR malzemesi seviyesine ulaşmış durumda. Güney Afrika'da kısa süre önce duyurulan yeni bir fabrikanın inşası ve Polonya'daki saha genişletme çalışmaları ile birlikte yıllık kapasite 266.000 ton rPET (geri dönüştürülmüş PET) ve 84.000 ton rHDPE (geri dönüştürülmüş HDPE) seviyesinde.
Yaklaşık 1.100 ALPLA çalışanı geri dönüşüm konusunda çalışıyor
Şirket, dördü bölgesel iş ortaklarıyla yapılan ortak girişimler olmak üzere 13 fabrikada yüksek kaliteli rPET ve rHDPE üretimine ek olarak, yüksek oranlarda geri dönüştürülmüş malzeme, optimal geri dönüştürülebilirlik ve düşük ağırlığa sahip sürdürülebilir ambalaj çözümleri geliştirilmesine ağırlık veriyor. Geri dönüşüm sektörünün giderek artan önemi, güçlü büyüme ve yükselen talep nedeniyle şirket, ALPLArecycling markasını yarattı ve markaya özel bir de web sitesi hazırladı. Bu web sitesi, geri dönüşüm üzerine kapsamlı bilgileri, mevcut ürünleri, geri dönüşüm tesislerinin ve ortak girişimlerin lokasyonlarını bir araya getiriyor.
ALPLA CEO'su Philipp Lehner, "Her yıl kullanılmış ambalajlarımızı tekrar kullanarak daha yüksek kaliteli, uygun fiyatlı ve sürdürülebilir ambalajlar üretiyoruz. Kendi üretimimiz, geliştirmemiz ve malzeme optimizasyonumuz sayesinde kalite ve miktarın yanı sıra bölgesel ve ulusal geri dönüşüm döngülerini de destekliyoruz. Plastik geri dönüşümü karbon tüketimini yüzde 90'a kadar düşürürken, atıkları azaltıyor, tesislerde değer ve istihdam yaratıyor" diye belirtiyor.
ALPLA Geri Dönüşüm Bölümü Genel Müdürü Dietmar Marin ise, "Uzun yıllara dayanan uzmanlığımız ve kendi malzemelerimize erişimimiz müşterilerimize rekabet avantajı sağlıyor. Bu yeni markamız, geri dönüşüm ve büyüyen pazarlarda genişleme yönündeki planlarımızla ilgili açık bir taahhüt niteliğinde" ifadelerini kullanıyor.
Önümüzdeki yıllarda Güney Afrika, Orta Doğu ve Asya-Pasifik bölgesi gibi yerlerde çalışmalarını hızlandıracaklarını belirten Marin sözlerine şöyle devam ediyor, "Sürdürülebilir ambalaja olan ilgi tüm dünyada gittikçe artıyor. Dünyanın her yerinde öncü konumdayız ve gelecekteki çözümler için şimdiden güçlü bir ortağız."
Geri dönüşüm hedefi: 2025 yılına kadar yüzde 25 PCR malzemesi
ALPLA hali hazırda yüzde 20 oranında PCR malzemesi işliyor ve bu oranı 2025 yılına kadar en az yüzde 25'e çıkarmayı hedefliyor. Ayrıca, tüm ambalaj çözümlerinin o zamana kadar tamamen geri dönüştürülebilir olması bekleniyor. Şirket 2018 yılından beri Ellen MacArthur Vakfı'nın bir girişimi olan Yeni Plastik Ekonomisi'nin bir parçası olarak çalışmalarına da devam ediyor. Şirket Danışma Kurulu Başkanı Günther Lehner şu ifadeleri kullanıyor, "Geri dönüştürülebilir bir malzeme olarak plastiğe ve kapalı şişeden şişeye döngüsünün başarısına yürekten inanıyoruz. Hedefimiz, verdiğimiz taahhüt sayesinde mümkün olduğunca fazla ülkede altyapı ve farkındalık oluşturarak böylece çevre, ekonomi ve toplum bağlamında katma değer yaratmak."
SOCAR Türkiye, Kalite Yönetim Sistemi Standartları’nın tasarlanmasında aktif rol oynuyor
İş Süreçleri ve Kalite Yönetim Sistemleri alanlarında vizyonlarını “Standartları takip eden değil, standartları tasarlayan ekip” olmak yönünde belirleyen SOCAR Türkiye, belirledikleri vizyon doğrultusunda ISO’nun dünyada ilk kez oluşturmaya başladığı İnovasyon Yönetim Standardı hazırlama çalışmalarında aktif rol aldı.
Standardın yayınlanmasının ardından Türk Standartları Enstitüsü (TSE) ile iş birliği yaparak SOCAR Türkiye Ar-Ge ve İnovasyon Şirketi’nde endüstride dünyada ilk ISO 56002 İnovasyon Belgelendirmesi’ni gerçekleştirdiklerini belirten SOCAR Türkiye Rafineri ve Petrokimya İş Birimi İş Mükemmelliği Başkan Yardımcısı İbrahim Kadıoğlu, “Sürdürülebilirlik stratejimiz doğrultusunda 2022 yılında, sürdürülebilir ham maddeler ve bu ham maddelerle üretilen ürünlerin tedarik zinciri boyunca şeffaf bir şekilde izlenebilirliğini ortaya koyan, paydaşlarımıza ürünlerin sürdürülebilirlik gereksinimlerini karşıladığını garanti eden bir sertifika olan ISCC (International Sustainability Carbon Certification) sertifikasını ilk kez aldık. Şirket varlıklarının maliyetlerini, risklerini, fırsat ve performanslarını doğru yaklaşım, planlama ve uygulamalar ile analiz edip onlardan maksimum fayda sağlamayı amaçlayan ISO 55001 Varlık Yönetim Sistemi’ni, Petkim ve STAR Rafineri kapsamında belgelendirdik. Bu derece büyük bir kapsamda Türkiye’de bir ilki daha gerçekleştirmiş olduk” dedi.
İş süreci yönetimi kurumun çevikliğine katkı sağlar
Kalite faaliyetleri kapsamında Türkiye’de birçok dernek, sivil toplum örgütü veya şirketlerle bilgi alışverişi gerçekleştirdiklerini belirten İbrahim Kadıoğlu, şunları söyledi: “Kalite Yönetim Sistemi Çalışmaları ile eş zamanlı iş süreç çalışmalarına da devam ediyoruz. Günümüzün değişken iş ortamı, yüksek etkili teknolojilerin artan karmaşıklığı ve yaygınlığı, kuruluşların işlerini yürütmesinde zorluklar oluşturuyor. Tüm sektörlerdeki ve coğrafyalardaki şirketler, bunları ele almak için İş Süreci Yönetimi’ne daha fazla odaklanıyor. İş süreçlerini modellemek; analiz etmek, ölçmek, iyileştirmek, optimize etmek, çevikliğini artırmak ve dijitalleştirmek için çeşitli yöntemlerin kullanıldığı stratejik bir yaklaşımdır. Ayrıca; analitik yaklaşım, sürekli izleme ve karar yönetimi ile hedeflenen iş sonuçlarına ulaşmak için kişileri, sistemleri, bilgi ve materyalleri koordine eden sistem bütünüdür. Birçok kuruluşta ‘iş akış şemalarının’ çizimi, iş süreçlerinin yönetimi olarak algılansa da aslında doğru bir yaklaşımı ifade etmiyor. Yalın, anlaşılabilir, kurum stratejisi ile uyumlu, uçtan uca tasarlanmış bir iş süreçleri yönetimi kurumun değişikliklere uyumunu, çevikliğini, katma değerli çıktılar elde edilmesini ve verimliliğini artırarak sürekli iyileştirmeye katkı sağlıyor.”
26 adet yönetim sistemi sertifikası bulunuyor
Süreçlerin yaşayan bir sistem olması sebebiyle süreç değişikliklerinin yönetimi ve sürekli iyileştirme çalışmalarının devam ettiğini kaydeden Kadıoğlu, “Değer odaklı iş süreçleri yönetimi yaklaşımı ile stratejik değişiklikleri, iş süreçlerini etkileyen büyük projeleri, yeni geliştirilen işleri, süreçlerin işleyişini etkileyen darboğazların çözümü kaynaklı ihtiyaçları sürekli analiz ediyor ve süreç iyileştirme çalışmalarını yürütüyoruz. Kalite yönetim sistemlerimizin kapsam genişliği ve çeşitliliği ile ilgili sayılara değinirsem, mevcutta Petkim’de 8 adet, STAR Rafineri’de 7 adet ve SOCAR Depolama’da 4 adet farklı ISO Yönetim Sistemi Standardı uygulanıyor. Şirketlerimizde sürdürülen yönetim sistemi sertifikalarımızın sayısı, liman faaliyetlerimizin sistem sertifikaları ile birlikte 26’ya ulaştı. Bu sistemler; ISO 9001 Kalite Yönetim Sistemi, ISO 14001 Çevre Yönetim Sistemi, ISO 45001 İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetim Sistemi, ISO 50001 Enerji Yönetim Sistemi, ISO 22301 İş Sürekliliği Yönetim Sistemi, ISO 55001 Varlık Yönetim Sistemi, ISO 10002 Müşteri Memnuniyeti Yönetim Sistemi, ISO 27001 Bilgi Güvenliği Yönetim Sistemleri” diye konuştu.
Sistem kontrolleri 98 farklı noktada yapılıyor
Faaliyetlerinin ilgili yönetim sistem standartlarına uygunluğunu her yıl gerçekleştirdikleri iç tetkiklerle doğruladıklarını ifade eden Kadıoğlu, bu yıl Rafineri ve Petrokimya İş Birimi’ndeki şirketlerde 98 farklı tetkik noktasında, farklı uzmanlıklara sahip 20 baş tetkikçi, 65 iç tetkikçiden oluşan 20 tetkik ekibi ile iç tetkikleri entegre olarak planladıklarını söyledi. Kadıoğlu, ayrıca iş biriminin tüm noktalarına temas eden bir uygunluk değerlendirme çalışması olmasının iyileştirme fırsatlarının tespit edilmesine zemin hazırladığını ve sürekli iyileştirmeye önemli bir girdi sağladığını belirtti.
VAT Enerji, elektrik üretim sistemi projesi ile yeni bir devir açıyor
Türkiye’nin enerji ve sürdürülebilirlik alanında öncü şirketlerinden VAT Enerji, kimya sektörünün lider firmalarından olan bir işletmede elektrik üretim sistemi kurmaya hazırlanıyor. Haziran ayında yapılan sözleşme ile 620 kwh kapasiteli sistemin çalışmalarına başlandı.
Şirket, Türkiye temsilcisi olduğu HELIEX STEAM EXPANDER sistemi ile, buharın basınç düşümünden elektrik üreten bu özel teknolojiyi işletmelere çözüm olarak sunmakta. Sistem, yüksek basınçta buhar kullanan ve buharın basıncını basınç düşürücü vana ile düşüren işletmelerde verimliliği önemli ölçüde artıran yeni nesil bir teknoloji ürünü olarak VAT Enerji ile Türkiye pazarına giriş yaptı.
“Bu sistemimizi birçok tesise kurmaya başlayacağız”
Proje hakkında değerlendirmelerde bulunan VAT Enerji Genel Müdür Yardımcısı Gökay Çomoğlu şu ifadelerde bulundu, “Bizler için oldukça heyecanlı ve keyif verici bir süreç. Enerji ve verimlilik alanında yaptığımız yüzlerce özel projeye bir yenisini daha ekledik. HELIEX, VAT Enerji olarak temsilciliği yaptığımız özel bir sistem. Özellikle yüksek basınçta buhar kullanan ve buhar basıncını proses ihtiyacına göre düşüren işletmelerde oldukça başarılı sonuçlar ortaya çıkarmakta. Bu projede, ülkemizde faaliyet gösteren büyük bir kimya tesisinde çalışmamıza başlayacağız. 620 kwh elektrik üreten sistem için geri ödeme süresi yılın altında. İlerleyen dönemlerde bu sistemimizi ülkemizde birçok tesise kurmaya başlayacağız. Emekleri ve destekleri için tüm işletme yetkililerimize de teşekkürlerimizi sunuyoruz.”
Petrokimya sektörüne TOGG yatırım modeli önerisi
İKMİB tarafından düzenlenen Plastik Sektörü Değerlendirme Toplantısı’nda petrokimya sektörü masaya yatırıldı. Sektör, ithalat bağımlılığına çözüm olarak TOGG yatırımının örnek alınmasını öneriyor.
İstanbul Kimyevi Maddeler ve Mamulleri İhracatçıları Birliği (İKMİB) tarafından düzenlenen Plastik Sektörü Değerlendirme Toplantısı’nda sektörün sorunları ve çözüm önerileri masaya yatırıldı. Toplantıya İKMİB Yönetim Kurulu Başkanı Adil Pelister, Plastik Sanayicileri Federasyonu (PLASFED) Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Karadeniz, Plastik Sanayicileri Derneği (PAGDER) Yönetim Kurulu Başkanı Selçuk Gülsün ile İzmir ve Ege Bölgesi’ndeki Plastik sektörü temsilcileri katıldı.
Toplantının açılış konuşmasını yapan Ege Plastik Sanayicileri Derneği (EGEPLASDER) Yönetim Kurulu Başkanı ve Plastik Sanayicileri Federasyonu (PLASFED) Başkan Yardımcısı Şener Gençer, Türkiye’nin yerli petrokimyasal üretimindeki sorununun, 40 yılı aşkın süredir çözümsüz kaldığını vurguladı. Gençer, “Bu durumun devam etmesi halinde, global petrokimya üreticilerinin ithalat cennetine çevirdikleri ülkemiz, bu kez ithalatçıların istedikleri gibi fiyat dayatacakları bir ülke haline gelecektir. Bunu önlemenin yolu yerli ve milli otomobilimiz TOGG örneğinde olduğu gibi devletin oyun kurucu ve yatırımcı olarak sektörde yeniden yer almasından geçmektedir” dedi.
Türkiye’nin yerli petrokimya üreticisi Petkim’in 15 yıldır özel sektörün yönetiminde olmasına rağmen, üretiminde dikkat çekici bir artış yaşanmadığına dikkat çeken Şener Gençer, buna karşılık sektörün talepteki artış oranının, Türkiye’nin büyüme hızının çok üzerinde olduğunu ve yerli üretimin payının son 15 yılda yüzde 20’den yüzde 12’ye kadar düştüğü bilgisini verdi.
“Yatırımlar heyecan verici, hızlandırılmalı”
SASA ve Rönesans Grubu gibi şirketlerin Adana’da devam eden Polipropilen ve PTA yatırımlarından büyük heyecan duyduklarını kaydeden Şener Gençer, “Bu yatırımların bir an önce devreye alınmasını elbette heyecanla bekliyoruz. Ancak bu ürünlerin dışında Türkiye’nin net ithalatçı olduğu onlarca ürün bulunuyor. Bu veriler ışığında sektörümüz ve kamuoyumuzla paylaşacağımız radikal önerimiz şudur: Devletimizin dünyadaki gelişmeleri ve sektörel trendleri doğru okuyarak, ölçek ekonomisini gözeterek yeniden petrokimya sektörüne yatırımcı olarak girmesi gerektiğini düşünüyoruz. Özel sektörün mevcut ve planlanan yatırımlarını engellemeden ve onlara rakip olmadan devletin de petrokimyaya yatırım yapabileceğine inanıyoruz. Yerli otomobil projemiz TOGG’da nasıl devlet ve babayiğitler olarak gösterilen özel sektör şirketleri el ele vererek muhteşem bir başarı hikâyesi yazdıysa, petrokimyada da benzer strateji uygulayabiliriz. Devlet, Petkim’in ve diğer şirketlerimizin ürettikleri ürünleri değil; ülkemizde üretilmeyen ya da çok yüksek oranda ithalata bağımlı olduğumuz katı ve sıvı petrokimyasalları üretebilir. Türkiye’de petrokimyada sektöründe kim hangi üretimi yaparsa yapsın, bir başkasına rakip olamaz. Bu yatırım aynı zamanda Türkiye’nin dış ticaret açığı ve cari açığına pozitif yönde etki edecektir” dedi.
“İthalat bağımlılığı, acımasızca istismar ediliyor”
Türkiye’nin petrokimyasal ürünlerdeki ithalat bağımlılığının kabul edilebilir sınırların çok üzerinde olduğuna işaret eden Gençer, Türkiye’ye ürün satan şirketler tarafından bu durumun acımasızca istismar edildiğini hatırlattı. “Çünkü herkes biliyor ki, biz üretmek için o ham maddeyi ithal etmek durumundayız. Aksi halde dünyanın 7’inci Avrupa’nın 2’inci büyük üretim gücüne sahip plastik sektörümüzü çalıştıramayız” diyen Gençer; otomotivden tekstile, inşaattan tıbbi malzemelere, kimyadan boyaya kadar en temel ihracatçı sektörlerin bu ürünleri üretimlerinde kullanmak zorunda olduğunu sözlerine ekledi.
Epson, akıllı kumaş üretimi için yatırım yaptı
Japon girişim şirketi AI Silk’in yüksek performanslı özel kaplama tekstil ürünü ‘LEAD SKIN’, herhangi bir kumaşı iletken hale getiriyor
Seiko Epson Corporation (Epson) ve yan kuruluşu Epson X Investment Corporation, EP-GB Yatırım Ortaklığı adlı ortak bir fon aracılığıyla Japon girişim şirketi AI Silk Corporation'a yatırım yaptığını duyurdu. Tohoku Üniversitesi'nden çıkan bir girişim olan AI Silk, ‘LEAD SKIN’ adında yüksek performanslı bir iletken tekstil ürünü geliştirip üretiyor.
İletken tekstiller, biyolojik ölçüm ve elektriksel kas uyarımı (EMS) gibi uygulamalar, otomotiv parçaları ve giyilebilir cihazlar için malzeme olarak kullanılıyor. Ancak bu alanlarda birkaç sorun ortaya çıkıyor. İletken direnç iletkenlik hassasiyetini etkileyebiliyor. Dokunma hissi ve özelliklerdeki değişiklikler (paslanma) konforu ve güvenliği etkiliyor. Ayrıca, üretim maliyeti ve dayanıklılık konularında da sorunlar yaşanabiliyor.
AI Silk tarafından geliştirilen ve üretilen yüksek performanslı iletken tekstil olan LEAD SKIN, bu sorunları çözüyor. AI Silk, ipek, polyester, dokunmamış kumaşlar ve süet gibi çeşitli malzemeleri iletken hale getirmeyi başarıyor. Bu başarı, Tohoku Üniversitesi'nde icat edilen özel bir iletken polimer kaplama teknolojisini benimseyerek üretim sürecini önemli ölçüde iyileştirerek elde edildi. Bu teknoloji, ileten direnci azaltarak hassasiyeti artırıyor. Aynı zamanda tekstilin dokunsal hissini, dokusunu, konforunu ve dayanıklılığını iyileştirirken üretim maliyetini de düşürüyor.
Tıpta genişleyecek
AI Silk, bu hisse senedi tahsisatını kullanarak LEAD SKIN’in hacimli üretimini genişletmeyi hedefliyor. Şirket, Japonya'nın ötesine geçmeyi ve EMS ürünleri gibi otomotiv parçaları ve giyilebilir cihazlar için LEAD SILK'i bir malzeme olarak satmayı planlıyor. Ayrıca, tıp alanına da genişlemeyi hedefliyor.