Sanayi üretiminde “Doz Aşımı”
- JACOM_CONTENT_CREATED_DATE_ON
- JACOM_CONTENT_WRITTEN_BY
Sanayi üretiminde beklenen güçlü toparlanmada; beyaz sermaye desteği olmamasına rağmen ara malı üretimindeki artışlar etkili olmuştur. Sermaye desteğinin önündeki sıkı para politikasına rağmen sanayici, kendi çabaları ve varlığını devam ettirmek için iç piyasada rekabete dayalı fiyat indirilmektedir. Buna rağmen, bu rekabetten kazandığı para yada kısa vadeli borçlanma ile ara mal üreterek sıcak para girişini artırması sanayimizin toparlanmasında etken olmaktadır.
TÜİK’in açıkladığı Eylül ayı sanayi üretim rakamlarına göre ara mal üretimindeki artış sermayenin artmasına da sebep olmaktadır.
Tuik verilerine göre Eylül ayındaki sanayi üretimi, geçtiğimiz senenin ayni dönemine göre % 6.4 artarak piyasa beklentilerinin üzerine çıkmıştır.
Bununla birlikte mevsim ve takvim etkilerinden arındırılmış sanayi üretiminin artması ekonomik aktiviteyi hızlandırmıştır.
Bunun yanında tüketim mali üretimi de iç talepteki güçlü seyrin de etkisiyle sanayi üretiminin artışına katkı yapmıştır. Buna paralel olarak gerek ara enerji gerekse ana enerji ürünlerinin geçen aya göre % 1 puanın biraz altında bir gerileme oldu.
Bu duruma göre para politikası beklentilerin belirlenmişliğin üzerinde gelen sanayi üretim rakamlarının sebeplerinden biriside; Merkez Bankası’nın Türk Lirasındaki ve enflasyondaki baskıları azaltmaya yönelik temkinli para politikası duruşunu devam ettirmek adına alan politikanın yansıması olduğu görülüyor.
Önümüzdeki 4. Çeyrek bağlamında bankalar fonlama maliyetlerini % 6 civarında artırma ihtiyacı duyabilir ve bunun için Merkez Bankasının kapısını çalarlarsa şaşmamak gerekir.
Bunun için “sanayici doz aşımının” kendisine maliyetle döneceği gün ile karşılaşmaması için, kendi para politikasını gözden geçirmelidir. Karşılığı ayrılmamış borçlanmaya mümkün olduğunca az meyletmelidir.
Yukarıdaki doz aşımı kriterinin genel ekonomide; sanayi üretimin % 3 civarında gerileyeceğini göstermektedir.
Öyleyse,
“Para ve maliye politikaları ile refah üretilemediği gerçeğini, sanayicinin çok iyi anlaması gerekiyor” Bunu anlamak istemeyen sanayicilerin ekonomik ömrü maksimum kendi etki nispetinin borçlanmayla kırılmasına kadar devam edecektir. Sonraki arayışlar için, gözü gibi sakındığı tesislerinin kendi gözünü bile koruyamadığının farkına vardığında biraz geç kalmış olacaktır.
Bundan kurtuluş yok mu!.
Elbette var.. Bu model: Sürdürülebilir kalkınma modelidir. Sürdürülebilir kalkınma modelinden amaçlanan “Sürdürülebilir Kalkınma konusunda devlet; toplumun tüm kesimlerinde farkındalık yaratmalıdır. Firmalar ise; önce kendi kuruluşlarını kapsayan sürdürülebilir kalkınma vizyonu için bir yol haritasını ortaya koymaya mecburdur. Bunun için hangi adımlar atılmalıdır.
1- ‘Büyümeye odaklanmalı’
Firmalar ekonomik refahını arttırmak için yıllık yüzde en az 15 - 16 büyümesi gerekir. Bu büyüme Türkiye’nin büyümesi oranın 10 puan üstündedir. Sebebi Türkiye’nin, ekonomik ve sınai kalkınmasını sürdürme noktasında zorlu bir denklemle karşı karşıya olduğudur. Firmalar bu zorlu denklemi ayni ölçekte yaşamaz. Zira bir kısım firmalar çok etkili pratik çözüm üreten tecrübeli idarecileri bünyesinde ihtimal dahilindeki riskleri yalıtmak için tutarlar. Bu tür firmalar ekonomik olarak büyümek için ekonomik ve sosyal kalkınmayı ayni paralelde değerlendirirler. Bunun için başarılı olmuş devletlerin başarılı firmaları takip edilir ve oradan anlayış transferi sağlanır.
Şu anda kayıt dışı üretimler ile caydırıcı önlem alamayan devlet “demografik fırsat penceresini demografik tehdit penceresine dönüştürmüş durumda. Bu durumdan firmaların çıkması yada az etkilenmesi mümkündür.
Firmalarında sürdürülebilir ekonomiye sahip olması ülkede refahı yükseltir. Onun için devletin gelişmiş ülkelerdeki değişimi takip etmesi gereklidir. Devlet bunun için standartları takip etmeli maliyetleri karşılamak için “rekabet teşvikleri” oluşturmalıdır. Bu teşvikler Ar-Ge, Ür-Ge, fon ve vergilerin azaltılması şeklinde olur.
Sürdürülebilirlik için bir örnekleme yaparsak.
Koç Holding’te sürdürülebilirlik bir temel kuraldır. Koç Holding’te Kurucu Başkanı Vehbi KOÇ’un koyduğu “ülkem varsa bende varım” ilkesi sürdürülebilirlikte en önemli karar ve kuraldır. Amerika bu kuralın devamlılığı için her ferdini çocuk yaşta eğitiyor. Bu kural geçmişte bizim ülkemizde de yaygın olarak ilkokullarda “yerli malı haftası” adı altında yılda 1 defada olsa işlenirdi.
Unutulmamalı ki sürdürülebilirlik için Amerika bunu her gün sabahtan başlamak üzere veriyor. Onun için büyük devlettir.
Ülkemizdeki işadamları ise; geçmişte bedel ödeyerek kazandıklarını “projelendirilmemiş hedefleri” uğruna bir çırpıda elden çıkarıyorlar. Bu durum kendisinin başkalarından beklediği kurallara kendisinin bile uymamasıdır. Bir nevi kural tanımaması ve sürdürülebilirlik hedefinin olmadığı şeklinde değerlendirilmelidir.
Bunun için tasarruf yapıp, tasarrufun üretime katılması gerekir. Bu sürdürülebilirlik sadece üretici sanayicide değil, çalışanında ve tüketicide de olması gerekir. “Sanayide Doz Aşımı”nın ekonomik tanımı olduğu gibi sosyal tanımını da tanımış olduk.
Şahin DUMAN / İşlt.Yük.Müh.