Sunday, Nov 24th

Last updateWed, 13 Nov 2024 8am

Buradasınız: Home Okuyucu Örnekleri Haberler

FU CHUN SHIN (FCS) - PLASTİK ENJEKSİYON MAKİNELERİ

Batı Polimer yüksek teknolojili geri dönüşüm tesisi kuruyor

30 yılı aşkın deneyimi ile Türk petrokimya endüstrisinin önemli ham madde tedarikçileri arasında yer alan Batı Polimer A.Ş., sektördeki güçlü konumunu yüksek teknolojili geri dönüşüm tesisi kurarak geliştirmeyi hedefliyor. BTP Grubu’nun amiral gemisi olan şirketin, Aliağa Organize Sanayi Bölgesi’nde (ALOSBİ) bulunan 15 bin metrekare arazisinde inşasına başladığı yüksek teknolojili geri dönüşüm yatırımının 2024 yılı son çeyreğinde devreye alınması hedefleniyor. 

Batı Polimer Genel Müdürü Berat Güzelel, yeni sanayi yatırımları ve şirket satın almaları ile sektördeki güçlü konumlarını büyüttüklerini belirterek, yeni yatırımlarına da bu vizyonla yaklaştıklarını vurguladı. 

Geri dönüşüm cari açık dostu bir sektör

Türkiye’de geri dönüşüm sektörünün olması gereken seviyenin çok altında kaldığına dikkat çeken Güzelel, ham maddede yüzde 88 oranında ithalata bağımlı olan sektörde yüksek teknolojili geri dönüşüm tesislerine ihtiyacın her geçen yıl artacağına işaret etti. 

Geri dönüşüm sektörünün, cari açık dostu bir sektör olduğunu kaydeden Berat Güzelel, Türkiye’nin mevcut büyüme trendini sürdürmesi halinde 2050 yılında geri dönüşümde 73 milyar dolarlık bir sektör büyüklüğüne ulaşacağı bilgisini verdi. 

Küresel Plastik tüketiminin sadece yüzde 8’inin geri dönüştürüldüğünü, 2035 yılına kadar geri dönüştürülmüş plastiklerin tüketiminin, toplam tüketimin %30’na ulaşmasının beklendiğini hatırlatan Güzelel, şu değerlendirmeyi yaptı: 

 “Yaklaşık 200 milyon TL’ye mal olacak yatırımımız ile ülkemize, ihtiyaç duyduğu inovatif ve yüksek teknolojili bir geri dönüşüm tesisi kazandırmak istiyoruz. Hedefimiz ilk aşamada aylık 1000 ton kapasite ile polietilen ve polipropilen ham maddeden imal edilmiş plastik ürünlerin toplanarak geri dönüşümünü sağlayacağız. Hem ihracat yapacak hem de iç piyasa ihtiyacını karşılayacağız. Geri dönüşümünü sağlayacağımız malzemeleri başta Avrupa olmak üzere yurt dışından temin edeceğiz. İç piyasadan bu kadar malzemeyi bulmak zor. Plastik atık toplayan bu alanda uzmanlaşmış ciddi firmalar ile işbirliği yapacağız. Yeşil Mutabakat sürecinde, ülkemizden Avrupa başta olmak üzere gelişmiş ülkelere ihraç edilecek her türlü sanayi ürünün içerisinde belirli oranlarda geri dönüştürülmüş malzeme kullanmak zorunlu olacak. Plastik de bu sektörlerin başında geliyor. Bugün hayatımızın her alanında bulunan plastiğin, daha yüksek derecede katma değer yaratması için geri dönüşüm sektörümüzün dünyadaki örneklerine uygun şekilde gelişmesi gerekiyor. Bugün itibarıyla Türkiye’de geri dönüşüm deyince sokaktan pet şişe ya da gazete kağıdı toplamak akla geliyor. Oysa her sektörde geri dönüştürülebilir malzemeler var ve bu ürünler birkaç kez geri dönüştürülerek tekrar üretim süreçlerinde kullanılıyor. Bu nedenle hemen her sektörde geri dönüşüm önem kazanacak ve bu alana yapılacak yatırımlar artacak. Biz de Yeşil Mutabakat süreçlerine uygun olarak, ihracata odaklanan; bilgi ve teknoloji yoğun bir yatırımı ülkemize kazandırmak istiyoruz.”

ALPLA, tüm geri dönüşüm faaliyetlerini yeni ALPLArecycling markası altında birleştiriyor

Plastik ambalaj uzmanı şirket, 2025 yılına kadar en az yüzde 25 oranında tüketici sonrası malzeme (PCR) üretmeyi hedefliyor.

Mekanik geri dönüşüme odaklı çalışan ALPLA, 2021'den bu yana faaliyetlerini küresel ölçekte büyütmek için yılda 50 milyon Euro'dan fazla yatırım yapıyor. Yeni fabrikalar, mevcut tesislerin genişletilmesi, iş ortaklıkları üzerinden yapılan girişimler ve stratejik alımlar sonucunda yıllık bazda mevcut ve öngörülen üretim kapasitesi iki katına çıkarak 350.000 ton PCR malzemesi seviyesine ulaşmış durumda. Güney Afrika'da kısa süre önce duyurulan yeni bir fabrikanın inşası ve Polonya'daki saha genişletme çalışmaları ile birlikte yıllık kapasite 266.000 ton rPET (geri dönüştürülmüş PET) ve 84.000 ton rHDPE (geri dönüştürülmüş HDPE) seviyesinde.

Yaklaşık 1.100 ALPLA çalışanı geri dönüşüm konusunda çalışıyor

Şirket, dördü bölgesel iş ortaklarıyla yapılan ortak girişimler olmak üzere 13 fabrikada yüksek kaliteli rPET ve rHDPE üretimine ek olarak, yüksek oranlarda geri dönüştürülmüş malzeme, optimal geri dönüştürülebilirlik ve düşük ağırlığa sahip sürdürülebilir ambalaj çözümleri geliştirilmesine ağırlık veriyor. Geri dönüşüm sektörünün giderek artan önemi, güçlü büyüme ve yükselen talep nedeniyle şirket, ALPLArecycling markasını yarattı ve markaya özel bir de web sitesi hazırladı. Bu web sitesi, geri dönüşüm üzerine kapsamlı bilgileri, mevcut ürünleri, geri dönüşüm tesislerinin ve ortak girişimlerin lokasyonlarını bir araya getiriyor.

ALPLA CEO'su Philipp Lehner, "Her yıl kullanılmış ambalajlarımızı tekrar kullanarak daha yüksek kaliteli, uygun fiyatlı ve sürdürülebilir ambalajlar üretiyoruz. Kendi üretimimiz, geliştirmemiz ve malzeme optimizasyonumuz sayesinde kalite ve miktarın yanı sıra bölgesel ve ulusal geri dönüşüm döngülerini de destekliyoruz. Plastik geri dönüşümü karbon tüketimini yüzde 90'a kadar düşürürken, atıkları azaltıyor, tesislerde değer ve istihdam yaratıyor" diye belirtiyor. 

ALPLA Geri Dönüşüm Bölümü Genel Müdürü Dietmar Marin ise, "Uzun yıllara dayanan uzmanlığımız ve kendi malzemelerimize erişimimiz müşterilerimize rekabet avantajı sağlıyor. Bu yeni markamız, geri dönüşüm ve büyüyen pazarlarda genişleme yönündeki planlarımızla ilgili açık bir taahhüt niteliğinde" ifadelerini kullanıyor. 

Önümüzdeki yıllarda Güney Afrika, Orta Doğu ve Asya-Pasifik bölgesi gibi yerlerde çalışmalarını hızlandıracaklarını belirten Marin sözlerine şöyle devam ediyor, "Sürdürülebilir ambalaja olan ilgi tüm dünyada gittikçe artıyor. Dünyanın her yerinde öncü konumdayız ve gelecekteki çözümler için şimdiden güçlü bir ortağız."

Geri dönüşüm hedefi: 2025 yılına kadar yüzde 25 PCR malzemesi

ALPLA hali hazırda yüzde 20 oranında PCR malzemesi işliyor ve bu oranı 2025 yılına kadar en az yüzde 25'e çıkarmayı hedefliyor. Ayrıca, tüm ambalaj çözümlerinin o zamana kadar tamamen geri dönüştürülebilir olması bekleniyor. Şirket 2018 yılından beri Ellen MacArthur Vakfı'nın bir girişimi olan Yeni Plastik Ekonomisi'nin bir parçası olarak çalışmalarına da devam ediyor. Şirket Danışma Kurulu Başkanı Günther Lehner şu ifadeleri kullanıyor, "Geri dönüştürülebilir bir malzeme olarak plastiğe ve kapalı şişeden şişeye döngüsünün başarısına yürekten inanıyoruz. Hedefimiz, verdiğimiz taahhüt sayesinde mümkün olduğunca fazla ülkede altyapı ve farkındalık oluşturarak böylece çevre, ekonomi ve toplum bağlamında katma değer yaratmak."

Plastik kirliliği ile mücadele için sahil sahiplenme çağrısı

WWF-Türkiye (Doğal Hayatı Koruma Vakfı), Türkiye’nin 8 bin kilometreyi aşkın kıyı şeridinde tüm bölgeleri temsil edecek 150 sahilin sahiplenilmesi ile denizlerdeki kirlilik miktarı ve çeşitliliğiyle ilgili sağlıklı bilgi edinmeyi, ilgili kurum ve kuruluşlara açık kaynak veri tabanı bilgisi sağlanmayı amaçlayan “Sahil Sahiplen Programı”nı başlattı.

Gönüllü ekiplerin tutarlı ve güvenilir katılımına dayanan programa dileyen herkes başvurarak Türkiye’deki en büyük dinamik atık izleme haritasının oluşturulmasına yardımcı olabilecek. Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP) tarafından geliştirilen “Adopt a Beach” vatandaş farkındalığı ve deniz çöpü izleme mekanizmasına dayanan program kapsamında gerçekleştirilecek deniz çöpü izleme süreci, Yunanistan Deniz Araştırmaları Merkezi (HCMR) tarafından kullanılan yönteme göre yapılacak. 

Akdeniz Havzasında plastik kirliliği sorununun çözümüne katkıda bulunmak amacıyla WWF-Yunanistan, WWF-Tunus ve WWF-Türkiye’nin bir araya gelerek hayata geçireceği projenin Türkiye tanıtım etkinliği 20 Haziran Salı günü, Marmara Yelken Kulübü’nün ev sahipliğinde yapıldı. 

Açılış konuşmasında plastik kirliliğinin yol açtığı tehditlere değinen WWF-Türkiye Doğa Koruma Direktörü Dr. Sedat Kalem, “WWF-Türkiye olarak, bir yandan sürdürülebilir uygulamaları teşvik ederken bir yandan da doğa koruma alanındaki sorunlar hakkında farkındalık yaratmak için çalışıyoruz. Bu çerçevede, hedeflerimizden biri de 2030 yılına kadar doğaya karışan plastiğin sıfırlanması. Bu hedefe yönelik ana yollardan biri ise şehirlerden doğaya karışan plastik kirliliğine son vermek. Sahil Sahiplen, denizlerdeki plastik atıkları izlemek ve bu sorunla başa çıkmak için nitel ve nicel verilerin toplanması yoluyla plastik ve kıyı kirliliğini en aza indirmeyi amaçlayan bir girişim. Türkiye’nin dört bir yanında denizlerdeki kirliliği ölçmek ve değerlendirmek için gönüllü grupları, gençleri, okulları; vatandaş bilimi yoluyla katılıma davet ediyoruz. Elde edilen verilerle özellikle tek kullanımlık plastiklerin azaltılması için bir yandan politika değişikliklerinin gerçekleşmesini, diğer yandan toplumsal farkındalığı arttırmayı ve vatandaşları harekete geçirmeyi amaçlıyoruz” dedi. 

Tanıtım etkinliğinde, WWF-Türkiye Plastik Projeleri Uzmanı Togay Tanyolaç tarafından programın işleyişi hakkında bilgi verildi. Örnek uygulama olarak İstanbul Erenköy Plajı’nda atık toplama ve tasnif çalışması düzenlendi ve elde edilen veriler değerlendirildi.

Henkel, İstanbul Tuzla’daki fabrikasını karbon nötr hale getirdi

Henkel'in İstanbul Tuzla’daki Yapıştırıcı Teknolojileri fabrikası; Hindistan, Orta Doğu ve Afrika (IMEA) bölgesinde karbon nötr ilk iki Henkel tesisinden biri oldu.

Bu kilometre taşı, şirketin 2030 yılına kadar global operasyonlarının iklim pozitif olmasına yönelik hedefi için önemli bir dönüm noktasını oluşturuyor. Henkel’in İstanbul Tuzla’daki ve Hindistan'ın Chennai kentindeki Yapıştırıcı Teknolojileri fabrikaları; şirketin Hindistan, Orta Doğu ve Afrika (IMEA) bölgesinde karbon nötr hale gelen tesislerinden ilk ikisi oldu.

Henkel’in Tuzla Fabrikası’nın sıfır karbon salınımı ayak izine geçişi; LED aydınlatma kullanımı, akıllı hareket sensörleri ve doğal aydınlatma gibi enerji verimli çözümlerin yanı sıra, tesis içi ve dışında ihtiyaç duyulan elektrik enerjisinin de yenilenebilir enerji kaynaklarından temin edilmeye başlanması sayesinde gerçekleştirildi. Tuzla’daki Yapıştırıcı Teknolojileri fabrikasını  karbon nötr hale getiren şirket, dünyanın en yaygın kullanılan sera gazı hesaplama standartları olan Sera Gazı (GhG) Protokolü’ne ait kapsam 1 ve 2'yi karşılıyor.

Henkel, 2030 yılına kadar Türkiye'deki tüm üretim tesislerini karbon nötr tesislere dönüştürmeyi, enerjisinin yüzde 100'ünü yenilenebilir kaynaklardan sağlamayı ve gelişmiş teknolojilerle fosil enerji kaynaklarının kullanımını azaltmayı hedefliyor.

IMEA Bölgesi Operasyonlar ve Tedarik Zinciri’nden Sorumlu Başkan Yardımcısı Simon Ulmann konuyla ilgili görüşlerini şu sözlerle ifade etti: “Tuzla'daki Yapıştırıcı Teknolojileri fabrikamızda karbon nötrlüğe ulaşarak, global sürdürülebilirlik hedeflerimize yönelik açık ve somut bir kararlılığı ortaya koymuş olduk. Çevresel etkinin azaltılmasına yönelik acil ihtiyacın farkındayız ve daha sürdürülebilir bir geleceğe ulaşma yolunda önemli adımlar atıyoruz. Henkel’de 2030+ Sürdürülebilirlik Hedefleri Çerçevemiz; gezegenimizin yenilenmesine destek olmak, toplulukların gelişmesine yardım etmek ve güvenilir ortaklık gibi uzun vadeli üç temel hedefimizi ortaya koyuyor. Hedeflerimize doğru yolculuğumuzda, Tuzla ve Chennai'daki fabrikalarımızı karbon nötr hale getirmek, önemli bir kilometre taşını oluşturuyor. Bu fabrikalarımızın, IMEA bölgesinde karbon nötrlüğe ulaşan ilk iki Henkel tesisi olmaları, özellikle büyük bir başarı. Bu sayede müşterilerimize, ortaklarımıza ve paydaşlarımıza da karbon salınımını ve iklim değişikliğinin etkilerini azaltma çabalarımızda bize katılmaları yolunda ilham kaynağı olmayı umuyoruz.”

Henkel’in Tuzla Fabrikası’nda, fosil yakıtlı ısıtıcı yerine elektrikli sıcaklık kontrol ünitesi kullanılmaya başlandı. Geleneksel kazan ise geliştirilmiş elektrikli bir versiyon ile değiştirildi. Tesis içi Fotovoltaik (PV) Çatı Güneş Enerjisi Sistemi kurularak, Enerji Satın Alma Anlaşmaları (PPA) ve IREC'ler* ile fabrikaya yenilenebilir enerji kaynaklarından elektrik sağlanmaya başlandı.

Türk Henkel Yapıştırıcı Teknolojileri Başkanı ve Henkel Yapıştırıcı Teknolojileri Orta Doğu ve Afrika Bölgesi Operasyonlar Direktörü Mehmet Yılmaz, "Tuzla'da kayda değer bir ilerleme sağladık ve bölgede karbon nötrlüğe ulaşan ilk tesislerden biri olmaktan gurur duyuyoruz. Elde ettiğimiz başarı, Henkel'in tüm iş alanlarında sürdürülebilir gelişme yönünde ilerlemek konusunda hissettiği global kararlılığı yansıtıyor” şeklinde konuştu.

Henkel, sürdürülebilir yarınlara yönelik global stratejisinin bir parçası olarak, 2030 yılına kadar üretim süreçlerini iklim pozitif hale getirme hedefinde iddialı. Şirket, 2025 yılına kadar dünya genelindeki üretim tesislerinde, karbon ayak izini 2010 baz yılına kıyasla, ürün tonu başına yüzde 65 oranında azaltmayı hedefliyor. Bugüne kadar ise, karbon ayak izini ürün tonu başına yüzde 55 oranında azaltmayı gerçekleştirmiş durumda. Şirket, 2030 yılına kadar elektrik ihtiyacının yüzde 100'ünü yenilenebilir kaynaklardan karşılamak için çalışmalarına devam ediyor. Halihazırda Henkel'de kullanılan yenilenebilir elektriğin payı yüzde 68’dir. Ayrıca şirket, üretimde kullanmakta olduğu son kalan fosil yakıtları da biyogaz gibi yenilenebilir alternatiflerle değiştirmeyi amaçlıyor. Şirket, kendi kullanımı için gerekli olmayan karbondioksit nötr enerji fazlasını da iklim pozitif olma hedefi çerçevesinde üçüncü partilere tedarik edecek.

SOCAR Türkiye, Kalite Yönetim Sistemi Standartları’nın tasarlanmasında aktif rol oynuyor

İş Süreçleri ve Kalite Yönetim Sistemleri alanlarında vizyonlarını “Standartları takip eden değil, standartları tasarlayan ekip” olmak yönünde belirleyen SOCAR Türkiye, belirledikleri vizyon doğrultusunda ISO’nun dünyada ilk kez oluşturmaya başladığı İnovasyon Yönetim Standardı hazırlama çalışmalarında aktif rol aldı.

Standardın yayınlanmasının ardından Türk Standartları Enstitüsü (TSE) ile iş birliği yaparak SOCAR Türkiye Ar-Ge ve İnovasyon Şirketi’nde endüstride dünyada ilk ISO 56002 İnovasyon Belgelendirmesi’ni gerçekleştirdiklerini belirten SOCAR Türkiye Rafineri ve Petrokimya İş Birimi İş Mükemmelliği Başkan Yardımcısı İbrahim Kadıoğlu, “Sürdürülebilirlik stratejimiz doğrultusunda 2022 yılında, sürdürülebilir ham maddeler ve bu ham maddelerle üretilen ürünlerin tedarik zinciri boyunca şeffaf bir şekilde izlenebilirliğini ortaya koyan, paydaşlarımıza ürünlerin sürdürülebilirlik gereksinimlerini karşıladığını garanti eden bir sertifika olan ISCC (International Sustainability Carbon Certification) sertifikasını ilk kez aldık. Şirket varlıklarının maliyetlerini, risklerini, fırsat ve performanslarını doğru yaklaşım, planlama ve uygulamalar ile analiz edip onlardan maksimum fayda sağlamayı amaçlayan ISO 55001 Varlık Yönetim Sistemi’ni, Petkim ve STAR Rafineri kapsamında belgelendirdik. Bu derece büyük bir kapsamda Türkiye’de bir ilki daha gerçekleştirmiş olduk” dedi.

İş süreci yönetimi kurumun çevikliğine katkı sağlar

Kalite faaliyetleri kapsamında Türkiye’de birçok dernek, sivil toplum örgütü veya şirketlerle bilgi alışverişi gerçekleştirdiklerini belirten İbrahim Kadıoğlu, şunları söyledi: “Kalite Yönetim Sistemi Çalışmaları ile eş zamanlı iş süreç çalışmalarına da devam ediyoruz. Günümüzün değişken iş ortamı, yüksek etkili teknolojilerin artan karmaşıklığı ve yaygınlığı, kuruluşların işlerini yürütmesinde zorluklar oluşturuyor. Tüm sektörlerdeki ve coğrafyalardaki şirketler, bunları ele almak için İş Süreci Yönetimi’ne daha fazla odaklanıyor. İş süreçlerini modellemek; analiz etmek, ölçmek, iyileştirmek, optimize etmek, çevikliğini artırmak ve dijitalleştirmek için çeşitli yöntemlerin kullanıldığı stratejik bir yaklaşımdır. Ayrıca; analitik yaklaşım, sürekli izleme ve karar yönetimi ile hedeflenen iş sonuçlarına ulaşmak için kişileri, sistemleri, bilgi ve materyalleri koordine eden sistem bütünüdür. Birçok kuruluşta ‘iş akış şemalarının’ çizimi, iş süreçlerinin yönetimi olarak algılansa da aslında doğru bir yaklaşımı ifade etmiyor. Yalın, anlaşılabilir, kurum stratejisi ile uyumlu, uçtan uca tasarlanmış bir iş süreçleri yönetimi kurumun değişikliklere uyumunu, çevikliğini, katma değerli çıktılar elde edilmesini ve verimliliğini artırarak sürekli iyileştirmeye katkı sağlıyor.”

26 adet yönetim sistemi sertifikası bulunuyor

Süreçlerin yaşayan bir sistem olması sebebiyle süreç değişikliklerinin yönetimi ve sürekli iyileştirme çalışmalarının devam ettiğini kaydeden Kadıoğlu, “Değer odaklı iş süreçleri yönetimi yaklaşımı ile stratejik değişiklikleri, iş süreçlerini etkileyen büyük projeleri, yeni geliştirilen işleri, süreçlerin işleyişini etkileyen darboğazların çözümü kaynaklı ihtiyaçları sürekli analiz ediyor ve süreç iyileştirme çalışmalarını yürütüyoruz. Kalite yönetim sistemlerimizin kapsam genişliği ve çeşitliliği ile ilgili sayılara değinirsem, mevcutta Petkim’de 8 adet, STAR Rafineri’de 7 adet ve SOCAR Depolama’da 4 adet farklı ISO Yönetim Sistemi Standardı uygulanıyor. Şirketlerimizde sürdürülen yönetim sistemi sertifikalarımızın sayısı, liman faaliyetlerimizin sistem sertifikaları ile birlikte 26’ya ulaştı. Bu sistemler; ISO 9001 Kalite Yönetim Sistemi, ISO 14001 Çevre Yönetim Sistemi, ISO 45001 İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetim Sistemi, ISO 50001 Enerji Yönetim Sistemi, ISO 22301 İş Sürekliliği Yönetim Sistemi, ISO 55001 Varlık Yönetim Sistemi, ISO 10002 Müşteri Memnuniyeti Yönetim Sistemi, ISO 27001 Bilgi Güvenliği Yönetim Sistemleri” diye konuştu.

Sistem kontrolleri 98 farklı noktada yapılıyor

Faaliyetlerinin ilgili yönetim sistem standartlarına uygunluğunu her yıl gerçekleştirdikleri iç tetkiklerle doğruladıklarını ifade eden Kadıoğlu, bu yıl Rafineri ve Petrokimya İş Birimi’ndeki şirketlerde 98 farklı tetkik noktasında, farklı uzmanlıklara sahip 20 baş tetkikçi, 65 iç tetkikçiden oluşan 20 tetkik ekibi ile iç tetkikleri entegre olarak planladıklarını söyledi. Kadıoğlu, ayrıca iş biriminin tüm noktalarına temas eden bir uygunluk değerlendirme çalışması olmasının iyileştirme fırsatlarının tespit edilmesine zemin hazırladığını ve sürekli iyileştirmeye önemli bir girdi sağladığını belirtti.

GF Hakan Plastik “İyi Süpürme Hareketi” ile plastiklerin doğaya salınımını engelliyor

GF Hakan Plastik şirket vizyonunda vurguladığı “Çevreye Duyarlı” olma ve politikasında taahhüt ettiği “Çevresel Kirlenmeye Karşı Önlem Alma” konusunda sürdürdüğü çalışmalarına bir yenisini ekleyerek PAGEV ile yürüttüğü iş birliği ile Operation Clean Sweep / İyi Süpürme Hareketi sertifikası aldı. 

Dünyada, çevresel kirliliği azaltmak amacıyla geliştirilen global çalışmalardan biri olan Operation Celan Sweep (OCS) Türkiye'de PAGEV tarafından yürütülüyor. OCS / İyi Süpürme Hareketi, plastik üretimindeki granüllerin üretimi, nakliyeleri ve üretilmesi esnasında tesislerde meydana gelen kayıp ve sızmalarının engellenmesi, küresel bir çevresel sorun olan deniz kirliliğinin ve karada bulunan plastik ham maddelerin denizlere karışmasının önlenmesi amacını taşıyor. 

GF Hakan Plastik, ilk olarak Çerkezköy tesisinde başlattığı ve yaklaşık 4 ay süren; üretim, bakım, çevre, kalite ve idari işler birimlerinin yoğun katılımları ile tamamladığı program sonucunda denetimden geçerek yapılan çalışmaların uygunluğunu belgelendirdi. Şirketin Şanlıurfa tesisi için de hazırlanan yol haritası üzerinde başlatılan çalışmaların 2023 yılı sonuna kadar tamamlanması planlanıyor.

 

Petrokimya sektörüne TOGG yatırım modeli önerisi

İKMİB tarafından düzenlenen Plastik Sektörü Değerlendirme Toplantısı’nda petrokimya sektörü masaya yatırıldı. Sektör, ithalat bağımlılığına çözüm olarak TOGG yatırımının örnek alınmasını öneriyor.

İstanbul Kimyevi Maddeler ve Mamulleri İhracatçıları Birliği (İKMİB) tarafından düzenlenen Plastik Sektörü Değerlendirme Toplantısı’nda sektörün sorunları ve çözüm önerileri masaya yatırıldı. Toplantıya İKMİB Yönetim Kurulu Başkanı Adil Pelister, Plastik Sanayicileri Federasyonu (PLASFED) Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Karadeniz, Plastik Sanayicileri Derneği (PAGDER) Yönetim Kurulu Başkanı Selçuk Gülsün ile İzmir ve Ege Bölgesi’ndeki Plastik sektörü temsilcileri katıldı.

Toplantının açılış konuşmasını yapan Ege Plastik Sanayicileri Derneği (EGEPLASDER) Yönetim Kurulu Başkanı ve Plastik Sanayicileri Federasyonu (PLASFED) Başkan Yardımcısı Şener Gençer, Türkiye’nin yerli petrokimyasal üretimindeki sorununun, 40 yılı aşkın süredir çözümsüz kaldığını vurguladı. Gençer, “Bu durumun devam etmesi halinde, global petrokimya üreticilerinin ithalat cennetine çevirdikleri ülkemiz, bu kez ithalatçıların istedikleri gibi fiyat dayatacakları bir ülke haline gelecektir. Bunu önlemenin yolu yerli ve milli otomobilimiz TOGG örneğinde olduğu gibi devletin oyun kurucu ve yatırımcı olarak sektörde yeniden yer almasından geçmektedir” dedi.

Türkiye’nin yerli petrokimya üreticisi Petkim’in 15 yıldır özel sektörün yönetiminde olmasına rağmen, üretiminde dikkat çekici bir artış yaşanmadığına dikkat çeken Şener Gençer, buna karşılık sektörün talepteki artış oranının, Türkiye’nin büyüme hızının çok üzerinde olduğunu ve yerli üretimin payının son 15 yılda yüzde 20’den yüzde 12’ye kadar düştüğü bilgisini verdi.

“Yatırımlar heyecan verici, hızlandırılmalı”

SASA ve Rönesans Grubu gibi şirketlerin Adana’da devam eden Polipropilen ve PTA yatırımlarından büyük heyecan duyduklarını kaydeden Şener Gençer, “Bu yatırımların bir an önce devreye alınmasını elbette heyecanla bekliyoruz. Ancak bu ürünlerin dışında Türkiye’nin net ithalatçı olduğu onlarca ürün bulunuyor. Bu veriler ışığında sektörümüz ve kamuoyumuzla paylaşacağımız radikal önerimiz şudur: Devletimizin dünyadaki gelişmeleri ve sektörel trendleri doğru okuyarak, ölçek ekonomisini gözeterek yeniden petrokimya sektörüne yatırımcı olarak girmesi gerektiğini düşünüyoruz. Özel sektörün mevcut ve planlanan yatırımlarını engellemeden ve onlara rakip olmadan devletin de petrokimyaya yatırım yapabileceğine inanıyoruz. Yerli otomobil projemiz TOGG’da nasıl devlet ve babayiğitler olarak gösterilen özel sektör şirketleri el ele vererek muhteşem bir başarı hikâyesi yazdıysa, petrokimyada da benzer strateji uygulayabiliriz. Devlet, Petkim’in ve diğer şirketlerimizin ürettikleri ürünleri değil; ülkemizde üretilmeyen ya da çok yüksek oranda ithalata bağımlı olduğumuz katı ve sıvı petrokimyasalları üretebilir. Türkiye’de petrokimyada sektöründe kim hangi üretimi yaparsa yapsın, bir başkasına rakip olamaz. Bu yatırım aynı zamanda Türkiye’nin dış ticaret açığı ve cari açığına pozitif yönde etki edecektir” dedi.

“İthalat bağımlılığı, acımasızca istismar ediliyor”

Türkiye’nin petrokimyasal ürünlerdeki ithalat bağımlılığının kabul edilebilir sınırların çok üzerinde olduğuna işaret eden Gençer, Türkiye’ye ürün satan şirketler tarafından bu durumun acımasızca istismar edildiğini hatırlattı. “Çünkü herkes biliyor ki, biz üretmek için o ham maddeyi ithal etmek durumundayız. Aksi halde dünyanın 7’inci Avrupa’nın 2’inci büyük üretim gücüne sahip plastik sektörümüzü çalıştıramayız” diyen Gençer; otomotivden tekstile, inşaattan tıbbi malzemelere, kimyadan boyaya kadar en temel ihracatçı sektörlerin bu ürünleri üretimlerinde kullanmak zorunda olduğunu sözlerine ekledi.

Türk Prysmian Kablo, Eurasia Rail 2023 Fuarı’nda yenilikçi ürünlerini tanıttı

Enerji ve telekomünikasyon kabloları sektörüne öncülük eden Türk Prysmian Kablo, 21-23 Haziran 2023 tarihleri arasında IFM, İstanbul Fuar Merkezi’nde bu yıl 10’uncusu düzenlenen Uluslararası Demiryolu, Hafif Raylı Sistemler, Altyapı ve Lojistik Fuarı’nda demiryolu ve demiryolu araç kabloları alanındaki yeni ürün ve teknolojilerini sergiledi. 

Eurasia Rail fuarının açılış törenine katılan Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdülkadir Uraloğlu, Türk Prysmian Kablo CEO’su Ülkü Özcan’dan grup içerisinde “Demiryolu Kabloları Mükemmeliyet Merkezi” olarak konumlandırılan Mudanya fabrikası, şirketin Türkiye’deki faaliyetleri ve yatırımları hakkında bilgi aldı.

Türkiye’nin tek, dünyanın en büyük üçüncü demiryolu ve hafif raylı sistemler fuarı olan ve 2011 yılından bu yana demiryolu, lojistik ve raylı sistemler sektörünün temsilcilerini bir araya getiren Eurasia Rail’in ikinci gününde Türk Prysmian Kablo, fuara uzun soluklu ve istikrarlı katılımı ve katkılarından dolayı 10. Yıl Sadakat Ödülü’ne layık görüldü.

Büyümelerinin arkasında yer alan en büyük gücün Ar-Ge yatırımları olduğunu belirten Türk Prysmian Kablo CEO’su Ülkü Özcan, “Türk Prysmian Kablo olarak, 10 yıldır Eurasia Rail’de sektörün öncü firmalarıyla bir arada olmaktan dolayı mutluluk duyuyoruz. Bugün aldığımız ödül ile paydaşlarımız yararına kazanç sağlamanın ve toplum için değer yaratmanın önemini bir kez daha vurgulamış olduk. Sektöre öncülük eden bir marka olarak, üretim yaptığımız her alanda odağımızda sürdürülebilirlik bakış açımız yer alıyor. Sektörde fark yaratan uygulamalarımızda ve başarımızda fabrikamız, grubumuzun Demiryolu Kabloları Mükemmeliyet Merkezi olarak konumlandırılıyor. Demiryolu endüstrisindeki teknolojik değişimleri, fırsatları ve potansiyeli takip eden Türk Prysmian Kablo bu yatırımlar sayesinde Türkiye'de pazar lideri konumuna geldi. Türk Prysmian Kablo olarak dijitalleşme ve yenilikçi teknolojilere odaklanmaya ve ‘Türkiye’yi Sürdürülebilir Yarınlara Bağlıyoruz’ vizyonumuzla sektöre yol gösteren faaliyetlerimize devam edeceğiz” dedi.

Türk Prysmian Kablo, fuar kapsamında metro ve raylı sistem araçları için özel olarak ürettiği kablolarla birlikte demiryolları uygulamalarında ihtiyaç duyulan enerji, sinyalizasyon ve fiber optik kablolarını sektör temsilcileriyle paylaştı.

Tüketicilerin yüzde 77’si camı sağlık nedeniyle tercih ediyor

Cam, ambalaj malzemeleri içerisinde tüketiciler nezdinde sağlıklı bir malzeme olarak her zaman öne çıkıyor. 2015 yılından bu yana Gürok Grubu bünyesinde faaliyetlerini sürdüren ve Türkiye’nin cam ambalaj sektörünün öncülerinden olan GCA’nın Mayıs 2023 tarihli Cam Ambalaj Kullanım Araştırması da bu yaklaşımı destekliyor. Araştırma sonuçlarında cam ambalaj kullanımında temel motivasyonu sağlık ve güven algısı belirliyor. Kullanıcılar cam ambalajı en çok; içindeki ürüne koku ve tat vermemesi, raf ömrünü uzatması gibi sebeplerle tercih ediyor. Söz konusu istatistikler, camın gelecekte de en sık kullanılacak ambalaj ürünü olacağını gözler önüne seriyor.

“Cam, tüketiciler tarafından en iyi malzeme olarak görülüyor”

Araştırma sonuçlarını değerlendiren GCA Genel Müdürü Dr. Abdullah Gayret, “GCA olarak, farklı inovatif müşteri ilişkileri yaklaşımı ve yönetimini odağımıza alarak müşterilerimizi iş ortaklarımız olarak görüyor, ihtiyaçlarını kendi işimiz gibi analiz ederek çözmeye gayret gösteriyoruz. Müşteri deneyimini merkezimize alarak, geleneksel ölçüm yöntemleri ile değil modern yöntemlerle müşterilerimizin sesini dinliyor, verdikleri geribildirimleri iş modelimize yansıtıyoruz. Bu vizyonla yaptığımız son araştırmamızdan çıkan sonuçlara göre de cam, tüketiciler tarafından insanları ve gezegeni koruyan en iyi malzeme olarak görülüyor. Su ve maden suyu tüketicileri için cam ambalajın en önemli avantajları; yüzde 77 sağlıklı olması, yüzde 49 gıda maddelerine tat ve koku vermemesi, yüzde 48 güvenilir olması, yüzde 32 daha uzun raf ömrü olarak ifade ediliyor. Camın raftaki dayanıklı nitelikleri, insanların en sevdikleri ürünleri daha uzun süre koruyarak gıda atıklarını da azaltmalarına olanak tanıyor” şeklinde konuştu.

“Tüm süreçleri otomasyon vasıtasıyla yürütüyoruz”

Tüketicinin en önemli beklentisi olan ürün güvenliği ve hijyenini merkeze koyduklarını ve GCA tesislerinde full otomasyon sistemine yatırım yapmayı sürdürdüklerini kaydeden Abdullah Gayret, konuşmasına şu şekilde devam etti: “Cam damlasının oluşmasından depolama sürecine kadar tüm süreçleri otomasyon vasıtası ile manuel işlem olmadan yürütüyoruz. Her proses noktasında faydalandığımız özel takip sistemleri ve sensörler vasıtası ile hem üretim sürecinin verimliliğini arttırmak hem de kaliteyi maksimize etmek için her türlü veri ve istatistiksel analiz yeteneklerine sahibiz. Fabrikamızın kuruluşundan bu yana en gelişmiş ERP sistemini kullanıyoruz. BT ve depo ekibimiz her yıl yazılım üzerinde geliştirmeler yapıyor. Böylece hem süreçleri hızlandırıyor hem de dijital çağı yakından takip ederek entegrasyonu sağlıyoruz.”

VAT Enerji, elektrik üretim sistemi projesi ile yeni bir devir açıyor

Türkiye’nin enerji ve sürdürülebilirlik alanında öncü şirketlerinden VAT Enerji, kimya sektörünün lider firmalarından olan bir işletmede  elektrik üretim sistemi kurmaya hazırlanıyor. Haziran  ayında yapılan sözleşme ile 620 kwh kapasiteli sistemin çalışmalarına başlandı.

Şirket, Türkiye temsilcisi olduğu HELIEX STEAM  EXPANDER sistemi ile, buharın basınç düşümünden  elektrik üreten bu özel teknolojiyi işletmelere çözüm  olarak sunmakta. Sistem, yüksek basınçta buhar kullanan ve buharın basıncını basınç düşürücü vana ile  düşüren işletmelerde verimliliği önemli ölçüde artıran yeni nesil bir teknoloji ürünü olarak VAT Enerji ile  Türkiye pazarına giriş yaptı. 

“Bu sistemimizi birçok tesise kurmaya başlayacağız”

Proje hakkında değerlendirmelerde bulunan VAT Enerji Genel Müdür Yardımcısı Gökay Çomoğlu şu ifadelerde bulundu, “Bizler için oldukça heyecanlı ve keyif verici bir süreç. Enerji ve verimlilik alanında yaptığımız yüzlerce özel projeye bir yenisini daha ekledik. HELIEX, VAT Enerji olarak temsilciliği yaptığımız özel bir sistem. Özellikle yüksek basınçta buhar kullanan ve buhar basıncını proses ihtiyacına göre düşüren işletmelerde oldukça başarılı sonuçlar ortaya çıkarmakta. Bu projede, ülkemizde faaliyet gösteren büyük bir kimya tesisinde çalışmamıza başlayacağız. 620 kwh elektrik üreten sistem için geri ödeme süresi yılın altında. İlerleyen dönemlerde bu sistemimizi ülkemizde birçok tesise kurmaya başlayacağız. Emekleri ve destekleri için tüm işletme yetkililerimize de teşekkürlerimizi sunuyoruz.”