Sunday, Dec 22nd

Last updateFri, 13 Dec 2024 12pm

Buradasınız: Home Röportaj Makale Biyobozunur nanokompozit ambalaj materyallerinin gıda endüstrisindeki yeri

FU CHUN SHIN (FCS) - PLASTİK ENJEKSİYON MAKİNELERİ

Biyobozunur nanokompozit ambalaj materyallerinin gıda endüstrisindeki yeri

Özet

Günümüzde artan insan popülasyonuna bağlı olarak çağdaş yaşamın adeta mihenk taşı olan gıda ambalaj materyalleri, gıda güvenliğini ön planda tutarken gıda atıklarının da azaltılmasına katkı sağlamaktadır. Son zamanlarda, artan çevre bilinciyle birlikte biyolojik olarak parçalanabilen ve bu sayede çevre ile uyumlu olan ambalaj materyallerine ilgi büyüktür. Fakat gıdaların korunmasında oldukça önemli bir yere sahip olan ambalaj materyalleri çoğunlukla fosil yakıtlardan elde edilmektedir. Parçalanamayan bu malzemeler küresel olarak çevresel bir atık sorununu beraberinde getirmektedir. Bu atık sorununun engellenebilmesi için başvurulan nanoteknolojik uygulamalar bir devrim niteliği taşımaktadır. Bu çalışmada, gıda kalitesinin arttırılmasında ve ambalaj atıklarının azaltılarak biyolojik olarak bozunabilen, biyobozunur, nanokompozit ambalaj materyallerinin gıda endüstrisindeki önemi hakkında bilgi vermek amaçlanmıştır. Nanoteknoloji ile ambalaj malzemelerinde moleküler düzeyde çalışmalar yapılabilmektedir. Yenilenebilir kaynakların göz önünde bulundurulmasıyla biyobozunur nanokompozit ambalajlar, bilim insanları için nanoteknolojik uygulamaların önemli bir araştırma alanını oluşturmaktadır. Ambalaj materyallerinin biyolojik olarak bozunması, canlı mikroorganizmalar tarafından salgılanan enzimler varlığında karbon bulunduran kimyasal komponentleri ayrıştıran bir süreçtir. Nano partiküller, biyobozunur polimer materyallere modifiye edilerek mevcut özelliklerin iyileştirilmesini sağlamaktadır. Biyonanokompozitler özellikle gaz bariyeri, termal ve mekaniksel özellikleri geliştiren nano bazlı malzemelerdir. Bu malzemeler, gıda kalitesinin uzun süre muhafazasında başarılı olmaları ve diğer malzemelerle karşılaştırıldıklarında çevreye olan olumsuz etkilerinin daha az olması nedeniyle nanoteknolojik gelişmelere bağlı olarak tercih yelpazesindeki yerini her geçen gün daha da genişletmektedir.

Anahtar Kelimeler: Gıda, Gıda Kalitesi, Gıda Güvenliği, Biyobozunur, Nanokompozit, Ambalaj

Giriş

Nanometre, metrenin milyarda biri olarak ifade edilebilmekte ve nanoteknoloji, 1000 nm'den küçük boyutlardaki malzemelerin uygulamaları, üretimi ve işlenmesi ile ilgilenmektedir  (Huang et al., 2003). Nanobilim ise yeni ürünler ve süreçler üretme potansiyeli barındıran ve gelişmeye devam eden bir bilim alanıdır (Sanguansri and Augustin, 2006). Fizik, kimya, biyoloji ve mühendislik alanlarındaki araştırmacıları bir araya getiren nanobilim, multidisipliner bir çalışma alanı oluşturmaktadır (Huang et al., 2003). Her geçen gün teknolojideki gelişmelere bağlı olarak gıda ürünlerinin fonksiyonelliği de gelişmekte dolayısıyla gıda bilimcileri ve teknoloji uzmanları nanobilim ve nanoteknoloji ile yakından ilgilenmektedir (Hermansson et al., 2000; van der Linden et al., 2003). Çizelge 1’de gıda endüstrisinde nanoteknolojinin bazı uygulamaları belirtilmektedir.

Çizelge 1. Gıda ve ilgili endüstrilerde nanoteknoloji (Sanguansri and Augustin, 2006).

 

Gıda alanındaki nanoteknoloji uygulamaları başlıca gıda işleme ve işlevsel ürünlerin geliştirilmesi, biyoaktif maddelerin taşınması ve kontrollü salınımı, patojenlerin tespiti ve gıda güvenliğinin artırılması, ürün kalitesi ve raf ömrünü olumlu yönde etkileyecek paketleme sistemlerinin geliştirilmesi olarak ifade edilebilmektedir (Dağ, 2014). Gıda ambalajı, gıda teknolojisi ve gıda biliminde önemli bir disiplindir, her türlü gıda ve gıda hammaddelerinin muhafazasıyla ve bunların oksidatif ve mikrobiyal bozulmalardan korunmasıyla ile ilgilidir (Tharanathan, 2003). Dünya popülasyonunun artması ile ambalaj materyallerinin gelişmesi de artış göstermiştir. 1700’lü yıllarda sanayi devriminin başlamasıyla gıda ambalajlamada önemli gelişmeler yaşanmış ve bu gelişmeler günümüzde de hızla devam etmektedir (Alvarez and Pascall 2011).

Ambalaj materyallerinin gıda uygulamaları yelpazesindeki yerinin, biyo-nanokompozit malzemelerin araştırılması ve geliştirilmesi, inorganik nano-partiküllü yeni polimerik malzemeler ve kompozitlerin ortaya çıkmasıyla birlikte büyümesi beklenmektedir (Sorrentino et al., 2007). Bu nedenle ambalaj atıklarını azaltırken raf ömrünü uzatmak ve gıda kalitesini artırmak için yenilenebilir kaynaklardan yenilebilir ve biyolojik olarak parçalanabilir yeni biyo-bazlı ambalaj malzemelerinin araştırılması gerekmektedir. Biyolojik olarak bozunabilirlik ifadesi, tüketici dostu ve çevre dostu kavramlarını da içermektedir (Tharanathan, 2003). Bilim insanları tarafından biyobozunma, plastiklerin maya ve bakteri gibi mikroorganizmalar tarafından parçalanması olarak tanımlanabilmektedir (Gnanavel et al. 2012, Restrepo-Flórez et al. 2013).

Gıda muhafazası amacıyla nanokompozit ambalajların kullanımı, 1990’lı yıllara kadar uzanmaktadır (Brody et al., 2008). Son zamanlarda, çeşitli araştırma grupları çok çeşitli uygulamalar için uygun özellikler gösteren çeşitli biyolojik olarak parçalanabilir polimer nanokompozitlerin karakterizasyonu üzerine çalışmalar yapmaktadır (Sinha Ray & Bousmina, 2005). Geleneksel ambalajlar gibi biyo-bazlı ambalajların da gıdaların muhafazası ve korunması, duyusal kalitesini ve güvenliğini koruması ve bilgileri tüketicilere iletebilmesi gibi bir dizi önemli işleve hizmet etmesi gerektiği bildirilmektedir (Robertson, 2016). Dolayısıyla, işlenmiş gıdalarla ilişkili ambalaj atıklarının azaltılmasına yardımcı olacakları ve taze gıdaların korunmasını destekleyerek raf ömrünü uzatabilecekleri ifade edilmektedir  (Labuza&Breene, 1988; Vermeiren, Devlieghere, Van Beest, de Kruijf, & Debevere, 1999).

Literatürde doğal polimerlerin zayıf bariyer ve mekanik özelliklere sahip olması nedeniyle gıda ambalajı için biyolojik olarak bozunabilir filmlerin kullanımının sınırlandırıldığı ifade edilmektedir (Guilbert, Cuq, & Gontard, 1997; Petersen et al., 1999). Nanokompozitlerin uygulanması, yenilebilir ve biyolojik olarak parçalanabilir filmlerin kullanımını genişletmeyi vaat etmektedir (Lagaro´n et al., 2005; Sinha Ray and Bousmina, 2005). Gıda ambalajlamada nanokompozit filmler (nanokompozitler), genellikle aktif/akıllı paketleme (antimikrobiyal filmler) ve yenilebilir film/kaplama teknolojisiyle birlikte uygulanmaktadır (Dursun ve ark. 2010). Nanokompozit filmler, meyve-sebze, et ve et ürünleri, deniz ürünleri ve şekerleme sektöründe oldukça yaygın uygulama alanına sahiptir (Şahin ve Akpınar Bayizit, 2008).

Selüloz, polilaktik asit, jelatin, kolajen ve kitosan gibi doğal polimerlerin, montmorillonit (MMT) gibi inorganik katıların ve bitkisel yağlar ve trietiksitrat gibi plastikleştirici olarak kullanılabilen bileşenlerin bir araya gelmesiyle güçlendirilmiş biyoplastikler oluşmakta ve mikroorganizmalarca parçalanma ve karbondioksit çıkışı olmakta, doğal parçalanma ürünleri oluşmaktadır. Bu süreç biyonanokompozitlerin oluşum süreci olarak ifade edilebilmektedir (Dursun ve ark. 2010).

Kil gibi inorganik partiküller, biyopolimer matriksi içerisine eklenerek ambalajlama materyalinin biyobozunurluğu geliştirilebilmekte ve sürfektanlar ile kontrol edilebilmektedir. Sürfektanlar, tabakalı silikatların modifikasyonunda kullanılmaktadır. Biyobozunur filmlerin özelliklerini geliştirmek için tabakalı silikatları içeren hibrid organik-inorganik sistemleri de kullanılabilmektedir. Hibridkompozitleri, filmin stabilitesini geliştirmektedir. Bu kompozitler biyobozunurluk özelliğini de ayarlamakta ve filmlerin kullanım imkânlarını da genişletmektedir (Dursun ve ark. 2010).

Yapılan bir çalışmada, nanokil ile hazırlanan nişastanın su buharı geçirgenliğinin azaldığı ve çekme direncinin arttığı bildirilmiştir (Sozer and Kokini 2009).

Çok küçük boyutlara sahip olan nano yapıların oluşturulabilmesi için karbonhidrat, protein ve yağ makro moleküllerinden faydanılabilmektedir. Boyutlarının küçük olmasından dolayı oldukça iyi penetrasyon yeteneğine sahip olan bu nano yapılarla oluşturulabilen nanoemülsiyonlar, nanotüpler, nanosensörler ve nanokompozitler farklı amaçlarla gıda uygulamalarında kullanılabilmektedir (Chen et al., 2006). Nanokompozitler sayesinde, ambalaj materyalinin oksijen ve karbondioksit geçirgenliği sınırlandırılarak ürün tazeliği korunabilmekte ve raf ömrü uzatılabilmektedir (Sherman, 2005). Bu nedenle antimikrobiyal yüzeylerin oluşturulabilmesi için ambalajlama materyallerine çeşitli nanopartiküllerin (gümüş, titanyum oksit) ilavesiyle materyalin geçirgenlik özelliği geliştirilebilmekte ve gıda ile temas eden yüzeyine oksijen adsorplayan özellik kazandırılarak anaerobik ortam yaratılabilmektedir (Dağ, 2014).

Nanoparçacıklar, biyobozunur polimerlerle modifiye edilerek güçlendirilebilmekte sonuçta tamamen farklı özelliklerde yeni malzemeler geliştirilebilmekte ve bazı materyallerin olumsuz özellikleri iyileştirilmektedir (Wang et al., 2005). Nanoparçacıklar, taşıma ve iletim sistemi olarak önemli görevler üstlenebilmekte ve enkapsülasyon amaçlı kullanılabilmektedirler. Bu amaca yönelik olarak karbonhidrat ve protein kaynaklı polimerlerden elde edilen nano parçacıklar tercih edilebilmektedir (Santipanichwong et al., 2008; Weiss et al., 2006). 

Genel olarak nanokompozitlerin yapısında bulunan nanoparçacıkların;

• İnce film niteliğinde paketlemede,

• Bariyer özelliklerinin geliştirilmesinde,

• UV absorbantlarında raf ömrünün uzatılmasında,

• Nanosensör (sıcaklık, nem, ışık, çökelme) olarak ambalaj uygulamalarında,

• Akıllı etiketlerde,

• Pigment ya da boya maddesi kullanılmadan renk oluşumunun sağlanmasında

uygulamalara sahip olduğu bildirilmektedir (Şahin ve Akpınar Bayizit, 2008).

Fakat nanoparçacıkların, insan sağlığı üzerindeki etkilerinin çok daha fazla çalışma yapılarak araştırılmaya ihtiyacı vardır. Bu etkilerin tanımlanmasının ve karakterizasyonunun gerektiği ifade edilmektedir (Honarvar et al., 2016).

Biyoaktif bileşenler için taşıyıcılık yapabilmesi amacıyla kitosan ve pektin gibi polimerlerle ilgili çalışmalar yapılmaktadır (Santipanichwong et al., 2008; Weiss et al., 2006).

Kitosan, doğada en çok bulunan biyopolimerlerdendir ve kitinin kısmi deasetilasyonu ile elde edilmektedir (Casetteria et al. 2012; Yıldız and Yangılar 2016). Kitosanın özellikleri arasında, non-toksik olması (Çabuk et al. 2011), nem adsorbe edebilmesi, film oluşturabilmesi ve antimikrobiyal etkiye sahip olması (Bostan et al. 2007) gösterilebilmektedir. Kitosan, jel oluşturabilmektedir ve yüksek viskozite ve su bağlama kapasitesine sahiptir (Wuolijoki et al. 1999; Bostan et al. 2007).

Yapılan çalışmalarda, gıdaların ambalajlanmasında geleneksel kompozitlere alternatif olarak organik ve inorganik maddelerin nano ölçekte modifikasyonuyla elde edilebilecek nanokompozitler de yer almaktadır. Saydamlık, gelişmiş yüzey özellikleri, düşük yoğunluk ve geri dönüştürülebilirlik gibi önemli özelliklere sahip olan polimer nanokompozitler, fonsiyonel  ve akıllı ambalajlama materyallerini oluşturabilecek niteliktedir (Sorrentino et al., 2007). Bu nedenle, ambalajlama materyallerinin geçirgenlik, mekanik ve termal özelliklerini geliştirerek gıdaların muhafazasında önemli roller üstlenecekleri ifade edilmektedir (Moraru et al., 2003).

Sentetik polimerler alanında başarılı uygulamaları nedeniyle matris olarak biyolojik olarak bozunabilir polimerlere dayanan nanokompozitler üzerine yapılan çalışmalar her geçen gün artmaktadır (Chandra&Rustgi, 1998).

Gıda ambalajlamada, montmorillonit kil (MMT) içerikli polietilen, naylon ve nişasta gibi pek çok polimerin (Brody et al., 2008) geliştirilmiş malzeme niteliğinde piyasaya sunulan ilk polimer nanomalzemeler arasında olduğu belirtilmektedir (Var ve Sağlam, 2015). Başka bir çalışmada ise montmorillonit ve jelatinden hazırlanan nanokompozit filmin fiziksel özelliklerinde belirgin bir artış olduğu ifade edilmektedir (Zheng et al., 2002).

Biyobozunur polimer olarak polilaktik asit (PLA), başta mısır ve nişasta olmak üzere doğal ve sürdürülebilen kaynaklardan elde edilebilmektedir (Yoruç ve Uğraşkan 2017). Ayrıca laktik asit monomerlerinden, serbest asidin polikondenzasyonu veya yüksek molekül ağırlığındaki laktitin halka açma polimerizasyonu ile sentezlenebilmektedir. PLA filmlerin avantajı olarak nem geçirgenliğinin düşük olduğu ve ürünün aroma kaybının önlenmesinde yüksek bir bariyer özelliğine sahip olduğu ifade edilmektedir. Ek olarak PLA, güçlü sızdırmazlık özelliğine, düşük ısıda yapışabilme, kararlılık, şeffaflık, termoplastik ve kolay işlenebilme gibi avantajlar da sağlamaktadır. Modifiye edilmemiş PLA ambalajlarının bazı dezavantajlarının olduğu ve örnek olarak bu ambalaj materyallerinin kırılganlık gösterdiği ve erime sıcaklığının 60 °C civarında olmasından dolayı sıcak ürün uygulamalarında kullanımının sınırlı olduğu bildirilmektedir (Chaand Chinnan 2004). Bir çalışmada, PLA’dan üretilen ambalaj malzemesiyle paketlenen çileğin raf ömrünün uzadığı ifade edilmektedir (Almenar ve ark., 2008). PLA, çeşitli proteinlerin enkapsüllenmesinde kullanılmaktadır. Örneğin, nano boyutlara indirgenmiş kil partiküllerinin yüzeyinin polimer ile kaplanmasıyla oksijen ve neme karşı güçlü bariyer özellik, yüksek ısıl direnç özelliği göstermektedir. Bu teknoloji ile hafif, koku, oksijen ve su buharı geçirgenliği düşük ve uzun süre tazeliğin korunduğu gıda ambalajlarının geliştirilebileceği bildirilmektedir (Çelik ve Tümer, 2016).

Gıda ambalajlama çalışmalarında, bir diğer biyobozunur polimer ise polihidroksibütirat (PHB)’tır ve kullanılabilme potansiyeli incelenmektedir (Sorrentino et al., 2007). PHB, glikoz ya da nişastadan bakteriler tarafından üretilebilmektedir (Liu 2006; Ayhan 2012). Biyobozunur özelliğinin yanı sıra kolay şekil alması da çokça tercih edilmesini sağlamaktadır. Torba, poşet, gıda servislerinde kullanılan plastik tepsi, meşrubat şişeleri ve karton süt kutularının iç yüzey kaplamalarında kullanılanımı üzerine çalışmalar yapılmaktadır (Erol 2012).

Biyobozunur olmayan polimerlere ilavesiyle bu maddeleri biyozunur hale getiren kimyasallardan olan polikaprolakton (PCL) ile ilgili araştırmalar her geçen gün artmaktadır. PCL, birçok malzeme ile uyumludur. PCL’nin kristallik oranı oldukça yüksektir. Bu özelliği, kararlılık, mukavemet, bariyer, geçirgenlik ve biyobozunma gibi parametrelerini etkilemektedir. Yüksek kristallik oranı PCL’nin biyobozunurluğunu olumsuz yönde etkilemektedir. Kristallik oranını dengeleyebilmek için PCL’ye organik ve inorganik katkı maddelerinin ilave edilebileceği bildirilmektedir (Alp et al. 2010).

Biyobozunur polimerlerden birisi olan polivinilalkol (PVA), polivinil asetatın hidrolizi ile elde edilmektedir. PVA, toksik olmayan, mükemmel film oluşturabilme, emülsüfiye edici ve yapışkan özelliklere sahip yarı kristal sentetik bir polimerdir (Chaouat et al. 2008; Kumar et al. 2012). PVA’nın yenilenebilir kaynaklardan elde edildiği ve çevre dostu olduğu için gıda ambalajlamada önemli bir yerinin olduğu ifade edilmektedir (Tanase ve ark., 2016).

Meyvelerin olgunlaşması sırasında doğal olarak etilen oluşmakta ve gıda ambalajlamada, biyo-polietilen (PE) de kullanılabilmektedir. Yaygın olarak kullanılan biyo-etilen, etil alkolden suyun uzaklaştırılması ile elde edilmektedir. PE üretiminde genellikle şeker kamışı kaynaklı etanolün kullanıldığı belirtilmektedir (Gümüş Derelioğlu, 2012).

Biyobozunur polimerler,

• Biyokütleden doğrudan ekstrakte edilebilen polimerler (polisakkaritler, proteinler, polipeptitler)

• Yenilenebilir biyo bazlı monomerler veya karışık biyokütle ve petrol kaynakları kullanılarak klasik kimyasal sentezle üretilebilen polimerler (polilaktik asit veya biyo-polyester)

• Mikroorganizma veya genetik olarak değiştirilmiş bakteriler tarafından üretilebilen polimerler (polihidroksibutirat, bakteriyel selüloz, ksantan, curdian, pullan)

olarak sınıflandırılabilmektedir (Doi&Steinbuechel, 2002; Kaplan, 1998; Mohanty, Misra, &Drzal, 2005; Steinbuchel, 2003). Fakat biyobozunur polimerlere yönelik olarak performans, işleme ve maliyet açısından sorunlar bulunmaktadır (Scott, 2000; Trznadel, 1995). Özellikle kırılganlık, yüksek gaz ve buhar geçirgenliği, uzun süreli işleme operasyonlarına karşı zayıf direnç, uygulamalarını güçlü bir şekilde sınırlandırmıştır (Bharadwaj, 2001; Neilsen, 1967; Sorrentino, Gorrasi, Tortora, &Vittoria, 2006).

Literatürde, ambalaj uygulamalarında nişasta ve türevleri, polilaktik asit (PLA), polibutilensüksinat (PBS), polihidroksibutirat (PHB) ve PCL olarak alifatik polyester en çok incelenen biyobozunur nanokompozitlerdir. Ayrıca ambalajlama materyali üretiminde, gıda biyopolimerlerinden elde edilebilecek nanoliflerin de kullanılabilmesine yönelik çalışmalar da yapılmaktadır (Weiss et al., 2006).

Biyo bazlı nanokompozitlerin, solunum döngüsünü kontrol ederek taze raf ürünleri arasında yer alan meyve ve sebzelerin raf ömrünü uzatabileceği, nem kaybını minimum seviyelere düşürerek, lipidoksidasyonu önleyerek ve renk solmasını azaltarak ve ürün görünüşünü iyileştirerekişlenmiş et, tavuk, taze, dondurulmuş, ve su ürünlerinin kalitesini de geliştirebileceği düşünülmektedir (Akbari et al., 2007).

Sonuç

Sonuç olarak nanoteknoloji ve nanoteknolojik uygulamaların, öncelikle elektronik, bilgisayar ve ilaç sektörlerinde kullanımına yönelik çalışmalar yürütülmekte, gıda ve ziraat alanlarında da çok çeşitli uygulamalar öngörülmektedir. Gıda ve ziraat alanlarında yapılan çalışmalar her geçen gün artmakta ve yapılan çok çeşitli araştırmalar hızla ilerlemektedir. Özellikle, gıda işleme, ürün geliştirme, gıda güvenliği ve paketleme gibi konularda birçok potansiyel uygulama ile gıda bilim ve teknolojisinde gelecek için önemli gelişmeler yaşanmaktadır. Gıda endüstrisi tarafından gıda ürününün raf ömrünü uzatabilme amacıyla uygun ambalajların kullanılabilmesi ve geliştirilebilmesi büyük ilgi konusu haline gelmiştir. Nanoteknolojik ambalajlama teknolojileri sayesinde, tüketim için gereken süre boyunca ürün kalitesini ve tazeliğini korumak mümkün görülmektedir. Biyolojik olarak bozunabilir niteliklere sahip malzemelerin kullanımının en azından bir ölçüde atık sorununu çözeceği tahmin edilmektedir. Umut verici sonuçlar elde edilse de başarılı biyo-nanokompozitlere giden yol hala uzundur.

Referanslar

  • Akbari, Z., Ghomashchi, T., & Moghadam, S. (2007). Improvement in food packaging industry with biobased nanocomposites. International Journal of Food Engineering, 3(4).
  • Almenar, E., Samsudin, H., Auras, R., Harte, B., Rubino, M., (2008). Postharvest shelf life extension of blueberries using a biodegradable package. Food Chemistry, 110(1): 120-127.
  • Alp, B., Demir, Ş., Mayda, S., Cesur, S., 2010. Polikaprolakton Temelli Biyobozunur Ambalaj Üretimi, UKMK 9, 9. Ulusal Kimya Mühendisliği Kongresi, 22-25.
  • Alvarez, V.B, Pascall, M.A., (2011).“Packaging”, The Ohio State University, Columbus, OH.
  • Ayhan, Z., 2012. Gıda mühendisliğinde ısıl olmayan teknolojiler. Ed. Baysal T, İçier F, Nobel Yayınları, 43-77.
  • Bharadwaj, R. K. (2001). Modeling the barrier properties of polymer-layer edsilicate nanocomposites. Macromolecules, 34, 9189e9192.
  • Bostan, K., Aldemir, T. and Aydın, A., (2007). Kitosan ve antimikrobiyal aktivitesi. Türk Mikrobiyal Cem Dergisi, 37(2): 118-127.
  • Brody, A. L., Bugusu, B., Han, J. H., Sand, C. K., & McHugh, T. H. (2008). Innovative food packaging solutions. Journal of food science, 73(8), 107-116.
  • Casettari, L., Vllasaliu, D., Castagnino, E., Stolnik, S., Howdle, S. and Illum, L., (2012). PEGylated chitosan derivatives: Synthesis, characterizations and pharmaceutical applications. Progress in Polymer Science, 37(5): 659-685.
  • Cha, D.S. and Chinnan, M.S., 2004. Biopolymer-based antimicrobial packaging: a review. Critical Reviews in Food Science and Nutrition, 44(4): 223-237.
  • Chandra, R., & Rustgi, R. (1998). Biodegradable polymers. Progress in Polymer Science, 23,1273e1335.
  • Chaouat, M., Le Visage, C., Baille, W. E., Escoubet, B., Chaubet, F., Mateescu, M. A. And Letourneur, D., (2008). 
  • A Novel Cross linked Poly (vinylalcohol) (PVA) for Vascular Grafts. Advanced Functional Materials, 18(19): 2855-2861.
  • Chen, H., Weiss, J., & Shahidi, F. (2006). Nanotechnology in nutraceuticals and functional foods. Food technology (Chicago), 60(3), 30-36.
  • Choi, C. (2002). For personalized beverage just add microscopic liquid. United Press International. 
  • Çabuk, M., Yavuz, M. And Hlavác, J., (2011). Biyobozunur ve anti-kanserojen kitosan/benzaldehit modifikasyonu ve nanokompozitinin hazırlanması. Erciyes Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Dergisi, 27(3): 247-251.
  • Çelik, İ., & Tümer, G. (2016). Gıda Ambalajlamada Son Gelişmeler. Akademik Gıda, 14(2), 180-188.
  • Dağ, A. (2014). Nanoteknolojinin gıdalara uygulanması ve sağlık üzerine etkisi. Beslenme ve Diyet Dergisi, 42(2), 168-174.
  • Decker, K. J. (2003). Wonder waters: for tified and flavoured waters. Food Product Design, 13(5), 57e74.
  • Doi, Y., & Steinbuechel, A. (2002). Polyesters. III, Applications and commercial products. In Biopolymers, Vol.4. Weinheim, Germany: Wiley-VCH Verlag GmbH.
  • Dursun, S., Erkan, N., & Yesiltas, M. (2010). Dogal biyopolimer bazli (biyobozunur) nanokompozit filmler ve su ürünlerindeki uygulamaları. Journal of Fisheries Sciences. com, 4(1), 50.
  • Erol, E., (2012). Doğal antimikrobiyal madde içeren biyobozunur filmlerin üretimi. Yüksek Lisans Tezi, Mersin Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Mersin.
  • Gnanavel, G., Jaya Valli, M. V. P., Thirumarimurugan, M., & Kannadasan, T. (2012). Degradation of plastics using microorganisms. International Journal of Pharmaceutical and Chemical Sciences, 1, 691-694.
  • Gardner, E. (2003). Brainy food: academia, industry’s ink their teethintoediblenano. Small Time Correspondent. 
  • Guilbert, S., Cuq, B., & Gontard, N. (1997). Recent innovations in edible and/or biodegradable packaging materials. Food Additives and Contaminants, 14(6), 741e751.
  • Gümüşderelioğlu, M. 2012. Biyoplastikler. Bilim ve Teknik Dergisi, 76-79.
  • Hazen, C. (2003). Formulating function in to beverages. Food Product Design, 12(10), 36e70.
  • Hermansson, A. M., Langton, M., & Lorén, N. (2000). New approaches to characterizing food microstructures. MRS Bulletin, 25(12), 30-36.
  • Honarvar, Z., Hadian, Z. And Mashayekh, M. (2016). Nanocomposites in food packaging applications and their risk assessment for health. Electronic Physician, 8(6): 2531-2538.
  • Kaplan, D. L. (1998). Biopolymers from renewablere sources. Berlin, Germany: Springer.
  • Kumar, A., Negi, Y. S., Bhardwaj, N. K. And Choudhary, V., 2012. Synthesis and characterization of methylcellulose/PVA based porous composite. Carbohydrate Polymers, 88(4): 1364-1372.
  • Labuza, T. P., & Breene, W. M. (1989). Applications of “active packaging” for improvement of shelf life and Nutritional quality of fresh and extended shelf life foods 1. Journal of food processing and preservation, 13(1), 1-69.
  • Lagaron, J. M., Cabedo, L., Cava, D., Feijoo, J. L., Gavara, R., & Gimenez, E. (2005). Improving packaged food Quality and safety. Part 2: Nanocomposites. Food Additives and Contaminants, 22(10), 994-998.
  • Liu, L., 2006. Bioplastics in food packaging: Innovative Technologies for biodegradable packaging. San Jose State University Packaging Engineering,13.
  • Mohanty, A. K., Misra, M., & Drzal, L. T. (2005). Natural fibers biopolymers and biocomposites. Boca Raton, FL: CRC Press LLC.
  • Moraru, C. I., Panchapakesan, C. P., Huang, Q., Takhistov, P., Liu, S., & Kokini, J. L. (2003).Nanotechnology: A New Frontier in Food Science Understanding the special properties of materials of nanometer size will allow food scientists to design new, healthier, tastier, and safer foods. Nanotechnology, 57(12).
  • Neilsen, L. E. (1967). Models for the permeability of filled polymers. Journal of Macromolecular Science (Chemistry), A1(5), 929e942.
  • Petersen, K., Nielsen, P. V., Bertelsen, G., Lawther, M., Olsen, M. B., Nilsson, N. H., & Mortensen, G. (1999). Potential of biobased materials for food packaging. Trends in food science&technology, 10(2), 52-68.
  • Restrepo-Flórez, J. M., Bassi, A., & Thompson, M. R. (2014). Microbial degradation and deterioration of polyethylene–A review. International Biodeterioration & Biodegradation, 88, 83-90.
  • Robertson, G. L. (2016). Food packaging: principles and practice. CRC press.
  • Sanguansri, P., & Augustin, M. A. (2006). Nano scale materials development–a food industry perspective. Trends in Food Science&Technology, 17(10), 547-556.
  • Santipanichwong, R., Suphantharika, M., Weiss, J., & McClements, D. J. (2008). Core shell biopolymer Nanoparticles produced by electrostatic deposition of beet pectinon to heat denatured β lactoglobulinaggregates. Journal of Food Science, 73(6), N23-N30.
  • Sherman, L. M. (2004). Chasing nanocomposites. Plastics Technology, 50(11), 56-61.
  • Sinha Ray, S., & Bousmina, M. (2005). Biodegradable polymers and their layer edsilicate nanocomposites: in Greening the 21st century materials world. Progress in Material Science, 50,962e1079.
  • Sorrentino, A., Gorrasi, G., & Vittoria, V. (2007). Potential perspectives of bionanocomposites for food packaging applications. Trends in Food Science&Technology, 18(2), 84-95.
  • Sorrentino, A., Gorrasi, G., Tortora, M., &Vittoria, V. (2006). Barrier properties of polymer/clay nanocomposites. 
  • Chapter 11. In Yiu-Wing Mai, & Zhong-Zhen Yu (Eds.), Polymer nanocomposites (pp. 273e292). Cambridge: Wood head Publishing Ltd.
  • Sozer, N., & Kokini, J. L. (2009). Nanotechnology and its applications in the food sector. Trends in biotechnology, 27(2), 82-89.
  • Steinbuchel, A. (2003). General aspects and special applications. In Biopolymers, Vol. 10. Weinheim, Germany: Wiley-VCH Verlag GmbH.
  • Şahin, O. I., & Akpınar-Bayizit, A. (2008). Nanokompozit filmlerin gıda sanayi uygulamaları. Türkiye, 10, 21-23.
  • Tanase, E.E., Popa, V.I., Popa, M.E., Râpă, M., & Popa, O. (2016). Biodegradation study of some food packaging biopolymers based on PVA. Bulletin UASVM Animal Science and Biotechnologies, 73(1): 1-5.
  • Tharanathan, R. N. (2003). Biodegradable films and composite coatings: past, presentand future. Trends in food science&technology, 14(3), 71-78.
  • van der Linden, E., Sagis, L., &Venema, P. (2003). Rheo-optics and food systems. Currentopinion in colloid & interface science, 8(4-5), 349-358.
  • Var, I., Sağlam, S., (2015). Gıda endüstrisinde nanoteknoloji uygulamaları. Gıda 40 (2): 101-108
  • Vermeiren, L., Devlieghere, F., Van Beest, M., de Kruijf, N., &Debevere, J. (1999). Developments in the active packaging of foods. Trends in Food Science&Technology, 10, 77e86.
  • Wang, S. F., Shen, L., Tong, Y. J., Chen, L., Phang, I. Y., Lim, P. Q., &Liu, T. X. (2005). Biopolymer chitosan/montmorillonite nanocomposites: preparation and characterization. Polymer Degradationand Stability, 90(1), 123-131.
  • Weiss, J., Takhistov, P., &McClements, D. J. (2006). Functional materials in food nanotechnology. Journal of Food science, 71(9), R107-R116.
  • Wuolijoki, E., Hirvela, T. andYlitalo, P., (1999). Decrease in serum LDL cholesterol with microcrystalline chitosan. Methods Find ExpClin Pharmacol, 21(5): 357-61.
  • Yıldız, P.O. and Yangılar, F., (2016). Gıda endüstrisinde kitosanın kullanımı/Theuse of chitosan in food industry. Erciyes Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Dergisi, 30(3): 198-206.
  • Yoruç, A. B. H., & Uğraşkan, V. (2017). Yeşil Polimerler ve Uygulamaları. Afyon Kocatepe Üniversitesi Fen ve Mühendislik Bilimleri Dergisi, 17(1), 318-337.
  • Zheng, J. P., Li, P., Ma, Y. L., &Yao, K. D. (2002). Gelatin/montmorillonite hybrid nanocomposite. I. Preparation and properties. Journal of Applied Polymer Science, 86(5), 1189-1194.

Irmak Tetik, Prof.Dr. Semih Ötleş

Ege Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Gıda Mühendisliği Bölümü

Reklam Alanı

Reklam Alanı

Reklam Alanı