Wednesday, Jan 22nd

Last updateTue, 21 Jan 2025 9am

Buradasınız: Home Hakkımızda Künye Makale

Polietilen Filmlerde Biyo Bazlı Katkılarla Migrasyona Dayalı Statik Yük Kontrolü

Giriş

Polietilen (PE) hafifliği, dayanıklılığı ve düşük maliyeti sayesinde ambalaj, elektronik, otomotiv ve tekstil gibi birçok endüstriyel uygulamada yaygın olarak tercih edilen bir polimerdir. Ancak düşük elektrik iletkenliği özellikle bu alanlarda statik elektrik birikimine yol açarak istenmeyen sonuçlar doğurabilir. Statik yük birikimi ürün kalitesinde düşüş, toz ve kir çekimi, yüzeyde çizilmeler ve elektronik bileşenlerde arızalar gibi sorunlara neden olmaktadır. Bu nedenle polietilenin antistatik özelliklerle donatılması ürün performansını artırmak ve statik yük kaynaklı riskleri azaltmak açısından büyük önem taşımaktadır.

Bu çalışmada polietilenin antistatik özelliklerini geliştirmek amacıyla migrasyon mekanizmasıyla çalışan biyo bazlı antistatik katkı maddeleri kullanılmıştır. Bu katkı maddeleri polimer yüzeyine doğru hareket ederek statik yükün dağıtılmasını sağlar. Farklı ester yapısına sahip antistatik katkıların sentezlenmesi ve bu katkıların polietilen içindeki performanslarının detaylı bir şekilde incelenmesi hedeflenmiştir. Filmlerin antistatik performansının değerlendirilmesi amacıyla yüzey direnci ölçümleri gerçekleştirilmiştir. Elde edilen sonuçlar bu biyo bazlı antistatik katkıların geçici statik yük kontrolü gereken uygulamalarda etkili bir çözüm sunduğunu ve katkı miktarına bağlı olarak performanslarının değiştiğini göstermektedir. Çalışma aynı zamanda çevre dostu biyo bazlı katkıların endüstriyel uygulamalarda sürdürülebilir bir alternatif olarak kullanılma potansiyelini de ortaya koymaktadır. Sonuç olarak, bu tür katkı maddeleri hem çevresel sürdürülebilirlik hem de performans iyileştirmeleri açısından önemli fırsatlar sunmaktadır.

Devamını oku...

Otomotiv Endüstrisinde Plastikler

Geçmiş, Bugün ve Geleceğe Bakış

Plastikler, son yarım asırdır otomotiv dünyasının ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir. Bir otomobilin toplam ağırlığının %20’sinden fazlasını oluşturan plastikler, içten yanmalı motorlardan elektrikli araçlara kadar her dönemde otomobillerin tasarımını ve performansını şekillendirmiştir. Araçların güvenliği, estetiği, maliyetleri ve çevresel etkileri üzerinde önemli bir rol oynayan bu malzemeler, otomotiv endüstrisinin sürdürülebilirliğe yönelik ilerleyişinde de kritik bir konumdadır.

Bu yazıda, plastiklerin otomotiv endüstrisindeki tarihsel gelişimi, modern kullanımları ve gelecekteki potansiyel etkilerini derinlemesine inceleyerek, bu materyallerin otomotiv dünyasını nasıl dönüştürdüğüne yakından bakacağız.

Plastiklerin Tarihsel Gelişimi: İlk Kullanımlardan Modern Döneme

1970’ler: İç mekânlarda ilk plastik uygulamaları

Plastiklerin otomotiv sektöründe ilk geniş çaplı kullanımı, 1970’lerde iç mekân elemanlarıyla başladı. O dönem, deri ve ahşap kaplamaların yerini alan plastikler, daha dayanıklı, ekonomik ve estetik çözümler sunuyordu. Araçların gösterge panelleri, kapı iç kaplamaları ve tavan döşemeleri plastikle kaplanmaya başladı. Plastiklerin, dayanıklılığı ve düşük maliyeti, onları otomobil iç mekânlarında vazgeçilmez kıldı.

Devamını oku...

Gıda Ambalajına Yönelik Biyoplastikler Sürdürülebilirlik ve Güncel Eğilimler

Özet

Gıda kalitesini ve güvenliğini korumak, gıda kayıplarını ve çevresel karbon ayak izini azaltmak için biyoplastikler gibi yenilikçi ve sürdürülebilir ambalaj materyallerinin kullanılması gereklidir. Son yıllardaki yoğun araştırmalar, Poli(laktik)asit (PLA), poli(hidroksi alkanoatlar) (PHA'lar), polivinil alkol (PVA), polibütilen süksinat (PBS) ve termoplastik nişasta (TPS) gibi endüstriyel öneme sahip çeşitli biyoplastiklerin ticarileştirilmesiyle sonuçlandı. Günümüzde biyoplastiklerin pazar alanının gelişmesini engelleyen maliyet, düşük bariyer ve mekaniksel özellikleri gibi belirli teknik sorunların aşılması gerekmektedir. Hızla gelişen teknoloji, devam eden araştırma ve geliştirme, biyoplastikleri ticari uygulamalar için giderek daha uygun bir seçenek haline getirmektedir.

1-Giriş

Artan dünya nüfusu, kentleşme ve küreselleşme, küresel gıda güvenliği ve gıda depolama stabilitesi konusundaki zorlukları artırmıştır. Gıdaların uygun ambalaj malzemeleriyle muhafaza edilmesi gerekmektedir. Ambalajlama, temel olarak dış atmosferle kütle transferini kontrol ederek, depolamada gıda kalitesinin korunmasına katkıda bulunarak ve gıda güvenliği sorunlarını önlenmesinde merkezi bir unsurdur. Uygun ambalaj malzemeleri kullanılarak, gıda depolama stabilitesinin artırılmasıyla gıda israfının azaltılması oldukça önemli hale gelmiştir. Günümüzün gıda ambalajı dünyasında çok hızlı gelişmeler yaşanmaktadır (Aydın ve ark., 2024.; Caner, 2024). Gıda ambalajlarında plastik, kağıt, metal, cam gibi çok çeşitli ambalaj malzemeleri kullanılmaktadır. Plastikler, bulunabilirlikleri, esneklikleri, dayanıklılıkları, çok yönlülüğü, ısıyla kapatılabilirliği, hafiflikleri, gazların transferine karşı bariyer, iyi mekaniksel özellikler ve ekonomik uygulanabilirlikleri nedeniyle diğer geleneksel ambalaj (kağıt, cam ve metaller) malzemelerinden fazla kullanılmaktadır (González-López ve ark., 2023; Caner, 2024). Son 60 yılda plastikler, olağanüstü özellikleri nedeniyle, biyolojik olarak parçalanmamalarına rağmen (yüksek yoğunluklu polietilen, düşük yoğunluklu polietilen,  polietilen tereftalat, polivinil klorür, polistiren, ve polipropilen) ambalaj sektöründe en fazla kullanılan malzemelerdir (Caner, 2024).

Devamını oku...

Plastiklerin Dönüşüm Yolculuğu: Ekonomik ve Çevresel Fırsatlar

Plastiklerin keşfi, sanayi devriminden bu yana pek çok alanda devrim yaratmıştır. Gıdaları ambalajlamaktan, otomobillerin hafifletilmesine, tıbbi cihazlardan teknoloji ürünlerine kadar geniş bir yelpazede plastik kullanıyoruz. Ancak plastik, çevre kirliliği ve atık yönetimi sorunları nedeniyle toplumda yoğun bir eleştiriye de maruz kalıyor. Bugün, doğru yönetildiğinde plastiklerin çevreye zarar vermek yerine bir çözüm sunabileceği bir geleceğe bakıyoruz. Bu yazıda, plastiklerin endüstri, geri dönüşüm ve döngüsel ekonomi içerisindeki rolüne derinlemesine bakacağız. Ayrıca geri dönüşümün inovatif yöntemleri ve sektörler arasında sürdürülebilir plastik kullanımına dair örnekler vereceğiz.

1. Plastiklerin Sanayideki Gücü

Plastikler, çeşitli endüstrilerde devrim yaratarak üretimi daha verimli, ürünleri daha hafif ve dayanıklı hale getirdi.

Hafiflik ve Dayanıklılık: Plastiklerin metal ve cam gibi geleneksel malzemelere göre avantajı hafif olmalarıdır. Bu, otomotiv sektöründen havacılık endüstrisine kadar geniş bir kullanım alanı sağlar. Örneğin, Boeing 787 Dreamliner uçağı, daha fazla plastik esaslı kompozit malzeme içerdiği için %20 daha az yakıt tüketiyor. Bu, sadece maliyet avantajı değil, aynı zamanda karbon salınımını da azaltma açısından büyük bir kazançtır.

Ambalajda Verimlilik: Plastikler, hafif oldukları için taşınan ürünlerin ağırlığını azaltır, bu da daha az enerji ve daha düşük nakliye maliyeti anlamına gelir. Örneğin, cam şişelere kıyasla plastik şişeler, taşınan toplam ağırlığın azalmasına ve dolayısıyla karbon emisyonlarının düşmesine yardımcı olur. Coca-Cola, plastik ambalajların hafifletilmesi sayesinde lojistik maliyetlerini düşürüp çevresel etkisini azaltmayı başarmıştır.

Gıda İsrafını Önleme: Plastik ambalajların gıda sektöründeki en önemli faydalarından biri, gıdaların tazeliğini koruyarak israfı azaltmasıdır. Örneğin, vakumlu plastik ambalajlar sayesinde et ve süt ürünleri daha uzun süre dayanır, bu da hem gıda atığını azaltır hem de tüketiciye maliyet avantajı sağlar. Küresel olarak her yıl 1,3 milyar ton gıda israf ediliyor ve plastik ambalajlar bu sorunu çözmek için önemli bir rol oynuyor.

Devamını oku...

Polimerler ile Güçlendirilen Yeşil Enerji

Avrupa Komisyonu, yenilenebilir enerji hedefini 2030 yılına kadar %40’a çıkarmayı önerdi. Bu hedef, rüzgâr, su ve güneş enerjisi gibi yeşil enerji kaynaklarının daha da geliştirilmesini içeriyor. Birçok şirket, bu hedeflere ulaşmak için polimer teknolojilerinden faydalanıyor.

Güneş enerjisi ve polimerler

Yenilenebilir enerjiler, doğanın sunduğu ve hızla yenilenen enerji kaynaklarıdır. Bu enerjiler, güneş ışınları (güneş enerjisi), rüzgâr, şelaleler ve gelgitler (rüzgâr ve su türbini enerjisi), yerin ısısı (jeotermal enerji) ve bitkilerin kimyasal dönüşümü (biyokütle) gibi doğal ve sürekli fenomenlerden gelir. Avrupa’da, 2020’de ilk kez, elektrik üretiminde yenilenebilir enerjilerin payı fosil yakıtların payını geçti. Güneş, hidro ve rüzgâr enerjisi, AB-27 ülkelerinde toplam enerji karışımının %38’ini oluştururken, fosil yakıtlar %37’lik bir paya sahipti.

Devamını oku...